Hit (3019) M-1732

Edebiyatın Sınırları

Yazar Adı : İlim Dalı : Türk Dili ve Edebiyatı
Konusu : Dili : Türkçe
Özelliği : Makale Türü :
Ekleyen : Nurgül Çepni/2009-11-03 Güncelleyen : /0000-00-00

Edebiyatın Sınırları

Bir edebiyatçının sınırları nerede başlar, nerede biter? Daha doğrusu, edebiyatı meslek edinmiş, onun sanat ve bilim boyutuna hayatını adamış birinin söyledikleri gelip nereye dayanmalı, hangi sınıra gelince durmalıdır? Bunun kıstası var mıdır? Varsa neye göre, nasıl olmalıdır? Hem edebiyatı, hem de bilimi ilgilendiren bu sorun, hafta sonu yayımladığım bir yazıya gelen okuyucu mektubuyla doğrudan ilgili. Ama aynı zamanda bir bulanıklığı, bir yanlış anlama ve anlamlandırmayı ortadan kaldırmanın da gerekçesi.

Geçmişten bugüne edebiyat ne etmiştir? Ne etmiş, ne söylemiş, kapsama alanına neyi almış, neyi dışarıda bırakmıştır? Sınırını nasıl, neye göre tayin etmiştir edebiyat? Masallar, efsaneler, halk hikayeleri, destanlar, şiirler, fabller, romanlar, hikayeler, tiyatrolar, anılar, günükler neden bahsetmiş, hayata nasıl bakmış, hayatla aralarındaki mesafeyi nasıl ayarlamıştır?

En kısasından şunu söyleyelim: Geçmişten bugüne edebiyat, insanın ilk konuşmaya başlayıp, derdini ilk anlatma eğilimine girdiği, başından geçen olaylarla zihninin kurgularını sentezlemeyi denediği ilk dışa atılım hamlesinden itibaren işin içine hep hayatın her türden tezahürü girmiş, her türden görüntü ve görünüm doğrudan edebiyatın alanı, içeriği, doğası olmuştur. Edebiyat, hayattan belli şeyleri alıp, belli şeyleri dışarı bırakan bir seçmeyi değil, aldığını belli bir dokuya dönüştürmeyi ilke ve iş edinmiştir kendine ve bu ikisi arasında ciddi, katı, belirgin bir fark vardır. Edebiyata belli bir sınır tayin etmeye çalışanlar, edebiyata kalıp biçenler, edebiyata dışarıdan misyon yükleyenler, aradaki bu farkı anlamayan, anlamakta güçlük çeken yahut anlamak istemeyenler olmuştur. Edebiyat sadece çıplak gerçeği oradan alıp yeni bir gerçekliğe dönüştürmez; sadece zihinsel dönüşüm ve duygusal yeniden yaratımın bir aracı olarak kendini sunmaz; duygu, düşünce, hayal, gerçek.. bütün bunları en güzel şekilde ve en üst düzeyde alıp birleştirmek, sentezlemek, yeniden kurmak değildir edebiyatın tek işi; karşılaştığı ne varsa onu sıfır noktasından başlayarak yeniden üretme işini yapar, üstlenir. Bunun bir adım ötesi de vardır ama; edebiyat insan aklı ile ruhunun karşılaştığı bütün durumların, görüntü ve görüngülerin estetik sunumunu yapan en belirleyici etkinlik alanlarından biridir. Tanrı’nın yeryüzünde yarattığı ne kadar cisim, ne kadar yıldız, ne kadar gezegen, ne kadar uydu, ne kadar boşluk, ne kadar toprak, ne kadar deniz, ne kadar hava, ne kadar toprak, ne kadar ağaç, ne kadar insan varsa, var idiyse, var olacaksa bunların hepsinin doğrudan edebiyatla ilgisi, ilişiği vardır. Edebiyat, bütün bunları, bütün bunların insan zihnindeki akislerini, yankı ve yansımalarını alıp kristalize bir dil kurgusu ve gramer yapısıyla insanlara sunar; bunu yaparken de hep olanı, olması gerektiği biçimiyle ve belli bir estetik dokuya büründürerek gerçekleştirir. Edebiyatın girmediği, dokunmadığı, dokunamaz olduğu hiçbir varlık yoktur bu anlamda. Çünkü insan ile bütün ötekiler arasındaki ilişkiyi sağlayan, soyut düzeyde bile olsa, kelimelere aktarılmıyor bile olsa sembolik bir dil vardır. Edebiyat, bu dilin işlerlik kazanması, ete kemiğe büründürülmesi, kanlı canlılaştırılması, kurumlaşması demektir. Şimdi, edebiyatın böylesine geniş, böylesine evrensel, böylesine kapsayıcı ve kuşatıcı bir zemini varken, onu iş edinen edebiyatçının alanı neden dar olmak zorunda? Ele aldığı malzeme bunca geniş bir zemine yayıldığı en küçükten en büyüğüne yeryüzündeki bütün varlık alanlarını kendisi için sorunsallaştırdığı halde bir edebiyatçı, bir yazar, bir şair, bir edebiyat bilimci bunlardan bir kısmını alanından çıkarıp neden dar bir gözle olaylara bakmak zorundadır? Neden olaylardan bir kısmını, nesnelerden, görüngülerden bir kısmını seçip bu benim alanıma girer, ötekiler girmez diye bir kısıtlamaya girsin?

Evet, elbette bir şair de yazar da edebiyat bilimci de yeryüzünün yaratılışıyla da ilgilenir, yıldızlarla da, duygularla da ilgilenir, düşüncelerle de, sosyal meselelerle de ilgilenir, siyasetle de, şununla da ilgilenir, bununla da… Edebi dokuya dönüştürme yahut edebi dokuyla bir şekilde ilgili ne varsa hepsi doğrudan –dolaylı bile değil, doğrudan- edebiyatın, edebiyatçının alanına girer.

Dahası bunun dünyada ve Türkiyede sayısız örnekleri vardır. Büyük Fransız yazarı Lamartine askerlik de yapmıştır diplomatlık da siyasetle de uğraşmıştır edebiyatın doğrudan kendisiyle de. Napolyon’la girdiği amansız siyasi mücadele herkes tarafından bilinmektedir. Aynı durum Hugo için de geçerlidir, ünlü Dreyfus davası vesilesiyle Zola için de. İspanyolların dünyaca tanınmış siyasetbilimci ve edebiyatçılarından Ortega y Gasset’in hem bilim adamı, hem yazar hem eğitimci hem de bakanlık yaptığı ilgililerin malumudur. Şair padişahların, paşaların olduğu bir medeniyetin bireyleriyiz. Ziya Paşa hem yazar hem şair hem siyaset adamıydı; Abdülhak Hamit hem birçok elçilik görevlerinde bulunmuş hem Türkiyenin en seçkin şairlerinden biridir. Yahya Kemal Beyatlı hakeza… Necip Fazıl Kısakürek siyasetle de ilgilenmiştir, atlar konusunda kitap da yayımlamıştır, aydın olmanın bütün gereklerini de yerine getirmiştir. Nazım Hikmet, şiirle hayatın öteki görüngülerini hiçbir zaman ayrı tahayyül etmemiştir. Tanpınar hem bilim adamıdır, hem estettir; hem romancıdır hem hikayeci ve şair. Yüzlerce, binlerce örneği var bunun. Hal böyleyken, edebiyatın ve edebiyatçının sınırları bu kadar şeffaf, bu kadar dağılgan, bu kadar geniş bir alana yayılmış/yayılıyorken edebiyatçıya alanının dışına çıkma ikazını yapmak ancak çok üst düzeyde bir cehalet yahut ondan geri kalmayan bir ön yargı belirtisidir. Kaldı ki edebiyat ve edebiyatçıya bir sınır tayin edilecekse buna karar verecek olanlar da amazon ormanlarından yontulmadan ve el değmeden getirtilmiş odun kabilinden özneler değil yine edebiyatçıların kendileridir. Bunu anlamayan, anlamakta güçlük çekenlerin yapması gereken ise kendilerine, edebiyata ve kültüre bir nebze olsun faydalı olmak için susma hakkını kullanmaktır!

Yayınlandığı Kaynak : 2009-03-01
Yayınlandığı Dergi :
Sanal Dergi :
Makale Linki :
Otel Tekstili antalya escort sakarya escort mersin escort gaziantep escort diyarbakir escort manisa escort bursa escort kayseri escort tekirdağ escort ankara escort adana escort ad?yaman escort afyon escort> ağrı escort ayd?n escort balıkesir escort çanakkale escort çorum escort denizli escort elaz?? escort erzurum escort eskişehir escort hatay escort istanbul escort izmir escort kocaeli escort konya escort kütahya escort malatya escort mardin escort muğla escort ordu escort samsun escort sivas escort tokat escort trabzon escort urfa escort van escort zonguldak escort batman escort şırnak escort osmaniye escort giresun escort ?sparta escort aksaray escort yozgat escort edirne escort düzce escort kastamonu escort uşak escort niğde escort rize escort amasya escort bolu escort alanya escort buca escort bornova escort izmit escort gebze escort fethiye escort bodrum escort manavgat escort alsancak escort kızılay escort eryaman escort sincan escort çorlu escort adana escort