Künyesi : | Lakabı : |
Tabakası : 20.Yüzyıl | E-Posta : |
D.Yeri : İstanbul | D.Tarihi : 1844 |
Ö.Yeri : | Ö.Tarihi : 28.Ara.12 |
Görevi : | Uzm.Alanı : Gazeteci, yazar |
Görev Aldığı Kurumlar : | Mezuniyet : |
Bildiği Diller : Arabça, Fransızca, Osmanlıca | Mezhebi : İtikad : , Amel : , Ahlak : |
Ekleyen : Serkan Boztilki/2008-01-25 | Güncelleyen : /0000-00-00 |
Ahmed Mithat Efendi
Babası bezzaz (bezci, manifaturacı) esnafından Hacı Süleyman Ağa; annesi küçük yaşta Kafkasya'dan getirilen Çerkeş asıllı Nefise Hanım'dır.
Coşkun, Mehmet Cevdet isimlerini de kullandı.
Babasını kaybettiği çocukluk günlerinden itibaren hayatı genellikle geçim sıkıntısı içinde geçti,
İlk ve ortaöğrenimine, ağabeyinin memurluk yaptığı Vidin ve Niş'te başladı, İstanbul’a dönünce Mısır çarşısında bir attarın yanına çırak verildi.
Çarşı esnafından Hacı İbrahim Efendi'den dersler aldı ve Galata'da bir yabancıdan Fransızca öğrendi.
Hafız Ağa'nın 1861'de Midhat Paşa'nm yanında Niş'e gitmesi ile aile yeniden onun yanına taşındı ve Ahmet Midhat da Niş Rüştiyesine verildi.
Bu okulu bitirince ağabeyinin yardımı ile Tuna vilâyeti Mektubî Kalemine girdi (1864).
Buradaki çalışkanlığı ile Midhat Paşa'nm takdirini kazandı ve Paşa ona kendi adım, Midhat'ı verdi.
Orada Fransızcasını ilerletti; Tuna gazetesine yazmaya başlayarak kısa zamanda başyazarlığa yükseldi (1869).
Midhat Paşa, Bağdat valiliğine atanınca beraberinde Ahmet Midhat'ı da götürdü.
Bir ara mühendis tercümanı olarak gittiği Sofya'da evlendi (1866).
Ahmet Midhat, Bağdat'ta iken Zevra gazetesinin müdürlüğünü yaptı ve ilk eserleri olan Hâce-i Evvel ile Kıssadan Hisseyi yazdı.
Kıssadan Hisse'nin ilk denemesini de gene burada yazdı. Basra mutasarrıflığı yapan ağabeyinin ölümü üzerine 1871 'de İstanbul'a döndü. Kalabalık ailesinin geçim yükünü omuzlayabilmek için çok çalışmak zorundaydı.
Tahtakale'de oturduğu evin bir odasını matbaa haline getirdi. Bir yandan Ceride-i Havadis gazetesinde yazılarını yayımlarken, bir yandan da yeni kitaplarını ailesinin yardımıyla bu matbaada basıyordu.
İstanbul'da ilk görevi Ceride-i Askeriyye'nin başyazarlığıdır.
Ayrıca, Tahtakale'de oturduğu evde bir de küçük matbaa kurdu; "Letâif-i Rivâyât" serisini yayımlamaya başladı.
Basın hayatına iyiden iyiye kendini veren Ahmet Midhat; Basirette yazmaya başladı.
Bu arada, Namık Kemal'le tanıştı ve İbrette çalıştı.
Devir (Ağustos 1872) ve Bedir (Eylül 1872) adlı iki gazete çıkardı.
Mahmut Nedim Paşa aleyhine yazdığı bir yazıdan dolayı bu iki gazete kapatılınca önce Dağarcık (Kasım 1872)'ı ve Kırkanbar (Ocak 1873)'ı çıkardı.
Bu yayınlar yüzünden hükümetin öfkesini çekti, önce 30 Mart 1872'de "Eyvah" adlı oyunun sahnelenmesi, ardından da 1873'te İbrette medyayı şiddetli eleştirmesi, ve bu yazıda "millet-i metbûa" sözünü kullanması hükümeti tedirgin etti.
Ayrıca "Vatan" piyesinin de yarattığı atmosfer içinde İbret etrafındaki yazarların bir bir İstanbul'dan uzaklaştırılması kararı ile hükümet, onu Ebûzziya Tevfik ile birlikte Rodos'a sürdü.
Rodos'ta kaldığı üç yıl içinde birçok roman ve oyun yazdı. Kendisini sürgüne gönderen Sultan Abdülaziz'in tahttan indirilmesi üzerine İstanbul'a döndü (Haziran 1876).
II. Abdülhamid döneminde yönetimi kızdıracak siyasî yazılardan kaçındı. Bunun da etkisiyle saraydan himaye gördü, önce Ittihad (1876)ı çıkarmaya başladı. 1877'de Takvim-i Vakayi gazetesi ve Matbaa-i Âmire'nin (Devlet Matbaası) müdürlüğünü yaptı.
Bir yıl sonra, Türk basın tarihinin en uzun ömürlü gazetelerinden biri olan Ter-cüman-ı Hakikat (27 Haziran 1878-1908; 1882-85 yıllarında Muallim Naci idaresinde) gazetesini çıkarmaya başladı.
Ahmet Midhat, hikâye ve roman yazdı; bu gazeteye tefrika roman yazdı; dönemin edebî polemiklerine katıldı.
1885'te Karantina başkâtibi, 1895te Meclis-i Umur-ı Sıhhiye (Sağlık İşleri Kurulu) ikinci başkanı oldu.
1889'da Stockholm'de yapılan Şarkiyatçılar Kongresine Osmanlı delegesi olarak gitti,
Ardından Paris'teki Dünya Sergisi'ni ve Avrupa'nın birçok şehrini ziyaret etti ve bu seyahatini Avrupa'da Bir Cevelan adlı kitabında anlattı.
1908'de emekliye ayrıldı,
1909'dan itibaren Darülfünun'da tarih, dinler tarihi ve felsefe hocalığı yaptı.
Bir ara Medresetül-Vâizûn (Vaizler Medresesi) ile Dârülmuallimât (Kız Öğretmen Okulu)'ta gene tarih dersleri verdi;
Son olarak Dârüşşafaka'da fahri öğretmenlik yaptı ve bu okulda nöbetçi iken geçirdiği bir kalp krizi sonucu vefat etti.
Gazete yazılarında, hikâye ve romanlarında esnaf çevresinde edindiği, onlarla sohbet eder gibi bir üslûp kullandı. Kendine özgü bir okuyucu kitlesi yarattı.
Eserlerinde Batılı düşünce ve hayat karşısında doğunun nasıl olduğu ve olması gerektiğini işledi.
Aktüel konulan ihmal etmeden, hikâye ve roman türünde tefrika usulünü geliştirdi; onun sayesinde Tercüman-ı Hakikat uzun ömürlü ilk gazete olabildi.
Fikrî bakımdan Batı medeniyeti üzerindeki değerlendirmeleri önemlidir. Doğunun manevî ve ahlâkî değerlerini ve insana verdiği değeri Batıdan üstün gördü ve bunu savundu.
Hikâye, roman oyun, inceleme türlerinde iki yüzün üzerinde eser vermiş olan Ahmet Midhat Efendi'nin, her çeşit konuda bilgi verme çabası eleştiri konusu olmakla birlikte, halka okuma zevkini verebilmiş olması takdirle karşılandı.
Edebî türlerde Batıyı taklitle başlayıp sonra özgün bir edebiyata ulaşılabileceği görüşünde olan Ahmet Midhat'm Hristiyanhğa karşı İslâmiyeti savunan, Batılı filozofların görüşlerini eleştiren eserleri de vardır.
Nabizade Nazım'ın Karabibik hikayesiyle birlikte, Ahmet Midhat'm Müşhedat adlı romanı ilk doğal denemelerden biridir.
Ancak Ahmet Midhat, Zola'nın doğalcılığını sert biçimde eleştirmekten de geri kalmaz. Onun eleştirisi doğalcı tutuma karşı değil, ahlâk kaygısının elden bırakılmasınadır; zira kendisi ahlâk kaygısını hiç elden bırakmaz. Eserlerinde eğitici olmayı önceler, örnek olarak, Felsefe-i Zenân adlı kitabında toplumsal yaşamda kadının hangi nitelikleriyle ön planda olması gerektiğini eserindeki dört kadın karakterin adlarıyla belirtir:
Akile, Fazıla, Kamile ve Zekiye. Roman yazma amacını kendisi şöyle ifade etti: "Seyahat-ı ftkriyye yaptırmak, İstanbul'da köşelerde bucaklarda dolaştırmak; alaturka âlemlerde gezdirmek alafranga âlemlerde eğlendirmek; beşeriyetin hiçbir yerde ve hiçbir zaman yakasını kurtarmadığı felaketleri gösterip rikkat-i kalbiyye-yi davet etmek, gene beşeriyetin hiçbir zaman ve hiçbir yerde kendisini kurtaramadığı türlü türlü gariplikleri gösterip kahkahalarla güldürmek...".
Macera, töre, tarihî romanları ve sosyal hayatın hikâyeleştirilmesi, hatta Müşahedât ve realist ve natüralist anlayışın bizde tanıtılması onunla oldu.
Romanlarında genel olarak işlenen belli başlı sosyal meseleler; kölelik, Batılı hayatı taklidi eleştiri, gençlerin evlendirilmesi, genç kızların okutulması, düşkün kadınlar vb.dir.
Sanatının özünde, halkı eğitme ve halka okuma alışkanlığını kazandırma amacı vardır. Bunun için ibret verici bir üslûbu halkın sempatisini kazanabilecek tarzda geliştirdi. Bu yolda kullandığı kimi teknikler roman tarzına aykırı bulunarak eleştirildi.
Yazdığı oyunlarda, evlilik meselesini, batıl inançların zararlarını, dil, terbiye, asalet konularını işledi.
BAŞLICA ESERLERİ:
HİKÂYE:
ROMAN:
OYUN:
DÜŞÜNCE-İNCELEME:
HATIRA:
Ahmet Midhat Efendinin ayrıca ders kitapları, ansiklopedik eserleri vardır.
Victor Hugo'dan Derebeyleri (1881), Corneille'in Le Gd, Racine'm PhĞdre adlı trajedilerini özetleyerek çevirdi.
Ayrıca gazetesinde tefrika ihtiyacım karşılamak için Paul de Kock, Octave Feullet, Emile Richebourg. Charles Merevel, Emile Gobineau, Hector Malot vb. yazarlardan çeviriler yaptı.
2000 yılında TDK tarafından Bütün Eserleri dizisi adı altında bir kitabı basıldı.