Yazar Adı : Alaeddin Ali Çelebi ( Vasi Alisi ) | İlim Dalı : Türk Dili ve Edebiyatı |
Kitap Dili : Osmanlıca | Kitap Tipi : Tercüme |
Konusu : | Sitedeki Kayıt Türleri : Yazma,Baskı |
Ekleyen : Fıkıh Dersleri/2008-08-01 | Güncelleyen : Fıkıh Dersleri/2008-08-01 |
Hümâyunnâme (Kelîle ve Dimne Tercümesi)
Alâeddin Ali'ye asırlar boyu sürmüş bir şöhret kazandıran, çağının estetik anlayışı içinde göz kamaştırıcı bir üslûp ve imajlarla ördüğü Hümâyunnâme adlı Kelîle ve Dimne tercümesidir.
Tarihçi Âlî'nin, yirmi senelik bir uğraşma sonunda meydana geldiğini söylediği Hümayunname’nin yazılış yeri ve tarihi kaynaklarda farklı şekillerde gösterilmiştir.
Aşık Çelebi onu Sahn müderrisliğinde, Beyânî II. Bayezid Medresesi'nde, Edirne tarihçisi Ahmed Bâdî de Hüsâmiye (Ekmekçi Köylü) Medresesi'nde iken yazdığını ileri sürerse de Mütercimi Hümâyunnâme Üç Şerefeli'deki Atik Medrese'de iken kaleme aldığını önsözünde bizzat bildirir.
Öteki kayıtlar ise ancak eserin bitiriliş zamanı ile ilgili olabilir.
Burada eserine başlayışı ile Bursa kadılığına tayini arasında sadece beş yıllık bir zaman mesafesi bulunması, onun yirmi senelik bir süre içinde yazılmış olduğuna dair Âlî'nin kaydını geçersiz ve düzeltilmeye muhtaç kılmaktadır.
Kelîle ve Dimne'nin, Hüseyin Vâiz-i Kâşifi (ö. 910/1505) tarafından Envâr-ı Süheylî adıyla Farsça'ya çevrilmiş şeklinin tercümesi olan Hümâyunnâme, edebî değer ve muhteviyatça Farsça aslını çok aşmış bir eserdir.
Alâeddin Ali, ifadesini çok muğlak bulduğu Envâr-ı Süheylî'yi üslûp ve imajlar yönü ile yeni baştan yazarcasına işlemiş, muhteviyatını tasvirî tablolar, âyet ve hadisler, esas metinde olmayan Arapça, Farsça yeni şiirlerden başka kendisinden ve diğer Türk şairlerinden ilâve ettiği manzum parçalarla zenginleştirmiştir.
Vâsi Alisi'nin elinde eser, Osmanlı - Türk kültüründen gelme imajlar ve yerli hayat unsurları kazanmıştır.
Eserdeki yerli rengi sezen Hammer ve Krimsky, yirmi senede yazıldığına dair Âlî'deki bilgiden hareketle, Alâeddin Ali'nin müderrislik hayatının mühim bir kısmını geçirdiği ve Hümâyunnâme'nın yazıldığı yer olarak kabul ettikleri Bursa'nın çeşitli güzellikleriyle tabiat dekorunu kitabında aksettirdiğini önemle belirtirler.
Alâeddin Ali'den bahseden bütün tezkire müelliflerince ona gelinceye kadar Türk nesir sanatında eşi görülmemiş ve daha sonra da seviyesine erişilemeyecek bir şaheser olarak değerlendirilen Hümâyunnâme, asırlar boyu süren büyük bir rağbet ve takdir görmüştür.
Hümâyunnâme, Tâcîzâde Cafer Çelebi, Lâmiî, Kemalpaşazâde gibi şöhretlerin eserlerinden nesir sanatı bakımından çok üstün tutulduğu gibi, Nergisî ve Veysî çapında büyük üstatların bu vadide yeni ve parlak örnekler verdikleri sonraki devirlerde de şöhret ve itibarını devam ettirmiştir.
Münşîyâne nesrin tamamıyla aleyhinde olduğu halde Nâmık Kemal bile onu Türk edebiyatı için bir kazanç kabul eder {Bahâr-ı Dâniş Mukaddimesi, İstanbul 1290, s. 7).
Alâeddin Ali'nin eserine karşı duyulan yaygın ve devamlı takdir yalnız Türk müelliflerinde kalmayıp yabancı müelliflerce de paylaşılmıştır. Türk dili için yazdığı kitabına Hümâyunnâme 'den çeşitli parçalar alan Arthur Lumley Davids, Ali Çelebi'nin bu eseriyle Türk edebiyatında edebî nesrin en güzel örneğini verdikten başka, ince düşünceler ve üslûp güzelliğiyle işlenmiş bu masallar ve hikâyeler dizisi içinde bir ahlâk sistemi kurduğunu söylerken Hammer de onu ölmez bir eser diye yüceltir.
Başta
Tercümeleri :
Türk edebiyatına ahlâkî, içtimaî ve siyasî terbiyeye yönelik nasihat ve düşüncelerle örülmüş çekici bir masallar kitabı kazandırmış olan Hümâyunnâme, Avrupalılarca Fürstenspiegel diye adlandırılan prenslerin, devlet idaresine namzet genç insanların terbiyesi için yazılmış siyasetnâme nevinin tipik bir örneği gibi kabul görerek fikrî muhtevası ve edebî meziyetleriyle Batı edebiyat âleminin alâkasını devamlı surette üzerine çekmiş, XVII. yüzyılın ortalarından başlayarak kitap halindeki tercümelerinin yanı sıra seçilmiş parçaları ile de çeşitli dillere çevrilmiştir.
İlk olarak Brattuti 1654-1659'da tarafındanİspanyolcaya tercüme edilmiştir. (2 cilttir.)
Fransızcaya Tercümesi :
Les contes et fables indiennes de Bidpai et de Loqman, traduites d'AH Tchelebi-ben-Saleh, auteur turc (Paris 1724).
ünlü şarkiyatçısı Galland'ın, Fransızca tercümesidir. Gördüğü çok yaygın kabul ile Hümâyunnâme 'yi Batı'da meşhur etmiş, bu yoldan Kelîle ve Dimne'nin tanınmasına da ayrıca tesiri olmuştur.
Bununla kalmayıp 1778'de üç cilt halinde daha da genişletildikten başka, duyulan ihtiyaçla 1785, 1786 ve 1833'te yeni baskıları yapılan Galland tercümesi vasıtasıyla, aslı olan Envâr-ı Süheylî'den çok daha fazla alâka gören Hümâyunnâme, ondan önce XVII. asrın son çeyreğinde Alman, İsveç, Felemenk ve Macar dillerine çevrilmiş bulunmaktaydı.
Galland tercümesi üzerinden Malaya (1866) ve Java (1879) dillerine dahi çevrilen Hümâyunnâme 'nin XIX. asrın daha yarısı dolmamışken çeşitli dillerdeki büyüklü küçüklü tercümelerinin sayısı elliyi bulmuştu.
Daha sonra da yapılmış türlü seçmelerle Hümâyunnâme etrafındaki bu tercüme ve tanıtma faaliyeti devam etmiştir.
Eser 1876 ve 1904'teki tercümeleriyle de Rusça'ya girmiştir
(Hümâyunnâme'nin mühim bir kısmı ile Garp dillerindeki tercümeleri için bk. V. Chauvin, Bibliographie des ouurages Arabes ou relatif aux Ara-bes, Liege 1897,11,49-55).
Ueber Inhalt und Vortrag, Entstehung und Schiksale des könig-lichen Buchs, eines Werks von Regie-rungskunst, als Ankündigung einer Uebersetzung nebst Probe aus dem Türkisch - Persisch - Arabischen des Waassi Aly Dschelebi (Berlin 1811, 24-214s.).
Eski Türk edebiyatının Osmanlı sahasında Garp dillerine en çok tercüme edilmiş eser olmak gibi bir talih ve imtiyazı olan Hümâyunnâme, işlediği konuya o derece damgasını basmıştır ki Batı'da tercümeleri yeni yeni gözükmeye başladığı sırada D'Herbelot gibi şarkiyatçılar Hümâyunnâme sözünü, aslı olan Kelîle ve Dimne'nin adı yerine, onun Farsça'daki umumi ismi ve müteradifi şeklinde kullanmışlardır.
Sadeleştirmeleri :
Dilinin çok lugatlı oluşu ile kültürü yüksek seviyedekilere hitap edebilen Hümâyunnâme'nin vasat okuyucu zümresi için sonraları ayrıca hulâsaları ve sadeleştirilmiş şekilleri de ortaya konulmuştur.
XVII. asırda Şeyhülislâm Yahya Efendi'ninkini,
XVIII. asırda Osmanzâde Tâib'in Simârul-esmâr {Zübdetü'l-ezhâr) adıyla yaptığı sadeleştirilmiş hulâsa ile
çok sonra II. Abdülhamid'in emriyle Ahmed Midhat Efendi tarafından dili daha da sadeleştirilmiş yorumlu ve açıklamalı yeni bir hulâsası takip etmiştir (Hulâsa-i Hümâyunnâme, 1304). (Ahmet Midhat'ın Kelile ve Dimne Tercümesi Hulasa-i Hümayunname Ahmet Midhat, [Hazırlayan: M. Ata Çatıkkaş], 1999, XII+323 S., 1,800,000 TL, Kültür Bakanlığı Yayınları: 2334, Sanat-Edebiyat Eserleri Dizisi: 251-75.)
Nazmları :
Ali Çelebi'nin eseri Osmanzâde'nin hulâsası üzerinden Ramazanzâde Abdünnâfı İffet tarafından nazma da çekilmiştir.
Nâsiu'l-âsâr Nevbâve-i Simârü'l-esmâr (İstanbul 1268).
Öte yandan Bursalı M. Tâhir, eserin XVI. asır şairi Hilâlî tarafından manzum şekliyle XIX. asır başlarında Şerif İbrahim Mâhir'in yaptığı, basılmamış bir sadeleştirilmesini haber vermektedir.
Baskıları :
Pek çok yazma nüshası bulunan Hümâyunnâme 'nin 1835-1876 yılları arasında üst üste çeşitli baskıları da yapılmıştır.
Asırlarca Türk münevver zümrelerinin edebî zevkine cevap veren, Türkçe'deki diğer tercümelerinden daha başarılı şekilde Kelîle ve Dimne'yi Türk edebiyatına mal eden, Avrupa dillerine yapılan tercümeleri vasıtasıyla da bu dünya klasiğinin Batı âleminde tanınıp yayılmasında ayrı bir payı bulunan Hümâyunnâme'nin edebiyat tarihimiz bakımından taşıdığı ehemmiyet ve yeri, yeni zamanların münşîyâne nesri mahkûm eden edebiyat anlayışının tesiriyle unutulmuştur.
Edebiyat tarihi kitaplarında önceleri esere birkaç satır ile de olsun temas edilirken günümüzdekilerde kendisinden büsbütün bahsedilmez olmuştur.
Bu sahada eser vermiş müellifler içinde sadece Faik Reşâd ve Vasfi Mahir, Hümâyunnâme'nin devrine göre değer ve meziyetlerini görüp belirtmeyi bilmişlerdir.
Öte yandan müellifini karıştırıp onu Kınalızâde Ali Çelebi'nin eseri sananların da sayısı az değildir.
Minyatürleri :
Hümâyunnâme'nin geçmişte uyandırdığı alâka ve akis yalnız edebiyatta kalmamış, ayrıca minyatür sahasında da kendisini göstermiştir. Farsça Kelîle ve Dimne'ler üzerinde teşekkül etmiş minyatür geleneğine mukabil. Hümâyunnâme etrafında Osmanlı üslûbuna bağlı yeni bir minyatür zemini doğmuştur.
Bu sahadaki veriler içinde, yazılışından on beş on altı sene sonra (964/1557) tertip edilmiş seksen sekiz minyatürlü nüshası başta gelir .
(bk. TSMK, Revan, nr. 843 nüshası için bk. Karatay, TY, II, 304; Nurhan Atasoy — Filiz Çağman, Türkish Mi-niature Painting, İstanbul 1974, s. 61-62, Levha 381).
Daha sonra 974'te (1567) meydana getirilmiş otuz minyatürlü başka bir nüshası da vardır (TSMK, Hazine, nr. 359).
Bu nüsha ve Hümâyunnâme etrafındaki Türk minyatür geleneği için bilhassa Güner İnalın "Kahire'de Yapılmış Bir Humayunnâme'nin Minyatürleri" adlı makalesine bakılmalıdır (TTK Belleten, 1976, XL/ 159, s. 438-465).
Eserin yarım asır sonra, 997'de (1589) 165 minyatürle süslenmiş çok daha zengin bir nüshası meydana getirilmiştir (British Museum, add. 15, 153, Rieu, Catalogue, s. 228a; G. M. Meredith - Owens, Turkish Miniatures, London 1963, s. 27, 28, Levha V-VI, X1II-XIV, XVIII-XX).
Bunlardan başka yalnızca bazı parçaları ele geçen çeşitli nüshalar da bulunmaktadır.