Künyesi : | Lakabı : Nevâî/Fânî |
Tabakası : 15.Yüzyıl | E-Posta : |
D.Yeri : Herat | D.Tarihi : |
Ö.Yeri : Herat | Ö.Tarihi : 03.01.1501 |
Görevi : Edebiyatçı,Şair | Uzm.Alanı : Edebiyat,Şiir,Siyaset Adamı |
Görev Aldığı Kurumlar : | Mezuniyet : |
Bildiği Diller : Arabça, Farsça | Mezhebi : İtikad : , Amel : , Ahlak : |
Ekleyen : Nurgül Çepni/2009-11-11 | Güncelleyen : /0000-00-00 |
Ali Şîr Nevâî
Klasik Çağatay edebiyatının,Osmanlı edebiyatı sahasında da tesirleri devam etmiş en büyük şairi; devlet adamıdır.
Soyca bir Uygur kabilesinden gelen Ali Şîr Nevâî 17 Ramazan 844 (9 Şubat 1441) tarihinde Herat'ta doğdu.
Babası Kiçkine Bahadır (Kiçkine Bahşı) Timur'un torunlarının hizmetinde bulunmuş, en sonra Bâbür Şah'ın sarayında da önemli bir mevki sahibi olmuştu.
Annesinin dedesi Bû Said Çiçek ise Hüseyin Baykara'nın dedesi Baykara Mirza'nın uluğ beyi (beylerbeyi) idi.
Şâhruh'un ölümüyle çıkan karışıklıklar üzerine Kiçkine Bahadır o sırada altı yaşlarında olan Ali Şîr'i yanına alarak Yezd üzerinden Irak'a gitti.
Bu yolculuk sırasında Zafernâme müellifi Şerefeddin Ali Yezdî ile karşılaşan Ali Şîr, aralarında geçen konuşmayı daha sonra Mecâlisü'n-nefâis adlı eserinde anlatmıştır (İÜ Ktp.,TY, nr. 841, s. 190-200).
Horasan'da karışıklığın sona ermesiyle Kiçkine Bahadır tekrar Horasan'a döndü (1452).
Arada geçen süre zarfında kendisi Bâbür'ün hizmetine girdiği gibi oğlunu da onun himayesine verdi.
Hüseyin Baykara yi da himaye eden Bâbür Han, Ali Şîr'le olan münasebetini babasının ölümünden sonra da kesmemiş, Meşhed'e giderken hem Hüseyin'i hem de Ali Şîr'i beraberinde götürmüştü (1456).
Bâbür 1457'de Meşhed'de ölünce Hüseyin Merv'e döndü.
Ali Şîr ise Meşhed'de kalarak tahsiline devam etti.
Bâbür'ün ölümü ile hamisiz kalan Ali Şîr, Timurlular'ın kuşçu emirlerinden Seyyid Hasan Erdeşîr'den yardım ve ilgi gördü.
Ali Şîr Meşhed'de İmam Rızâ Medresesinde okurken pek çok İranlı âlim ve şairle tanışmış, birçoğundan da ders almıştır.
Bunlar arasında Kemal Türbetî ve Arap aruzunun üstadı sayılan Derviş Mansûr da vardı.
1464'te Meşhed'den Herat'a gelen Ali Şîr, burada Ebû Said Mirzanın hizmetine girdiyse de ondan ilgi göremeyince Semerkant'a gitti ve Hâce Celâleddin Fazlullah Ebü'l-Leysinin medresesine devam etti.
Arkadaşı Hüseyin Baykara'nın tahta geçmesine kadar da Semerkant'ta kaldı.
Ebû Said Mirzanın 1469'da IrakSeferi'ne çıkışını fırsat bilen Sultan Hüseyin Horasan'a yürüdü; babasının yokluğu sırasında Semerkant'ı idare eden Ahmed Mirza da bu haber üzerine ordusu ile Horasan'a gitmek zorunda kaldı.
Ahmed Mirza'nın ordusunda Ali Şîr de bulunuyordu.
Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan'ın Ebû Said'i öldürdüğü haberinin gelmesi üzerine Sultan Hüseyin Herat'ı alarak tahta çıktı (Ramazan 873/ Mart 1469) ve arkadaşı Ali Şîr'i de yanına çağırdı.
Herat'ın alınışından bir ay kadar sonra buraya gelen Ali Şîr, Sultan Hüseyin'e ünlü "Hilâliyye" kasidesini sundu.
Bu tarihten sonra devlet işleriyle de ilgilenmeye başladı ve ölünceye kadar sadakatle ona hizmet etti.
Bağlılığının bir belirtisi olarak Mecâlisü'n-nefâis adlı tezkiresinin sekizinci bölümünü bütünüyle ona ayırdı.
Diğer eserlerinde de Hüseyin Baykara'dan bahseden Ali Şîr, eserlerinin bir kısmını onun adına yazmıştır.
Hüseyin Baykara eski arkadaşını kendine nişancı olarak tayin etmişse de devlet işlerinden pek hoşlanmayan Ali Şîr bir süre sonra bu görevi Nizâmeddin Süheylî'ye bırakmıştır.
Ali Şîr, Hüseyin Baykara tarafından Muhammed Yadigâr Mirza'ya karşı açılan sefere katıldı (1470) ve taht üzerinde hak iddia eden bu şehzadeyi bizzat yakalayarak hükümdara teslim etti.
Bir süre sultanın divan beyi ve nedimi oldu.
Hükümdardan sonra idarede söz ve en büyük nüfuz onundu.
Mührünü evrakın üstüne basacağı yerde altına basmış olmasıyla bu usul daha sonra resmî âdet haline gelmiştir.
Devlet idaresinde Hüseyin Baykara'nın yanında sahip olduğu mevki ve nüfuza rağmen idarî işlerden uzak kalmak istiyordu.
Kendisini çekemeyen bazı kimselerin aleyhinde çalışmalarına bakmayıp yine de çeşitli görevlerde bulundu.
Kardeşi Derviş Ali'nin isyanı ile çok sevdiği Seyyid Hasan Erdeşîr'in ölümüne (1489) çok üzüldü; bunun üzerine 1490 yılında divan beyliği görevinden ayrılarak sadece sultanın nedimi olarak hizmetini sürdürmeye başladı.
Nevâî'ye büyük bir saygı duyan Hüseyin Baykara bir fermanla herkesin şaire hürmet etmesini emretti (1490)
Birkaç yıl sonra yakın dostu mutasavvıf-şair Câminin ölümü de (898/1492) onu derinden etkileyen bir başka hadise oldu.
Hamsetü'l-mütehayyirîn adlı eseri bu yıllardaki duygularının mahsulüdür.
Bazı saray entrikaları sonucunda Hüseyin Baykara'nın oğlu Bedîüzzaman ile arasının açılması ve bundan olma torunu Mirza Mehmed Mü'min'in yanlış bir fermanla öldürülmesi, daha sonra bu olayı hazırlayan vezir Nizâmülmülk'ün idam edilmesi, hem hükümdarı, hem de Nevâî'yi çok sarstı.
Bu hadiselerde meselelerin halli daima ona düşmüştü.
Fakat o bu saltanat mücadeleleri arasında bile Lisânü't-tayr (903/ 1498), Muhakemetül-lugateyn (904/1499), Sirâcü'l-müslimîn (904/1499) ve Mahbûbü'l-kulûb (905/1500) adlı eserlerini kaleme almaktan geri kalmadı.
Bu sırada sağlığı bozuldu, 31 Aralık 1500'de Hüseyin Baykara yi Esterâbâd dönüşünde karşılarken el öptüğü sırada yere yıkıldı.
Herat'a getirildikten üç gün sonra 13 Cemâziyelâhir 906'da (3 Ocak 1501) öldü.
Kudsiyye Camii yanında kendisinin yaptırdığı türbeye defnedildi.
Ali Şîr Nevâî manzum ve mensur eserleriyle sadece Çağatay edebiyatının değil bütün Türk edebiyatının önde gelen simalarındandır.
Türkçe eserlerinde Nevâî ve Farsça şiirlerinde Fânî olmak üzere iki mahlası vardır.
Ali Şîr'e tesir edenlerin başında İran'ın büyük mutasavvıflarından Abdurrahman-ı Câmî gelmektedir.
Câmiye olan hayranlığı ve fikirlerine duyduğu hürmet onun Câminin mensup olduğu Nakşibendiyye tarikatına girmesine sebep oldu.
Bunların dışında Attâr, Hüsrev-i Dihlevî ve Nizamî ona tesir eden belli başlı şairler arasında sayılabilir.
Şiire Farsça ile başlayan Ali Şîr daha on beş yaşlarında iken kendini şair olarak tanıtmayı başarmıştır.
Sonraları Türkçe de yazmaya başlamış ve bu yüzden "zü'l - lisâneyn" diye tanınmıştır.
Nevâî'nin Orta Asya Türk dili ve edebiyatının gelişmesinde büyük tesiri olmuştur.
Bundan dolayı Çağatayca'ya "Nevâî dili" denmiştir.
Eserleri Türkistan'dan başka, Azerî ve Anadolu sahasında da okunan Ali Şîr Nevâi Osmanlı şairleri üstat tanımışlar, şiirlerine XV. yüzyıldan bu yana çeşitli nazireler yazmışlardır.
Ali Şîr, divan şiirine Türk hayatından gelen millî ve mahallî unsurlar kazandırmıştır.
Eserlerinin gördüğü devamlı rağbet dolayısıyla bunları bütünü ile içine alacak şekilde külliyat nüshaları meydana konulmuştur.
Bugün ikisi İstanbul'da olmak üzere beş büyük "Külliyat'ı bilinmektedir.
Bunların bir kısmı minyatürlü ve tezhiplidir.
Bu beş "Külliyat'ın içindeki eserlerin ayrı ayrı listesi Agâh Sırrı Levend tarafından verilmiştir (Ali Şir Neuat, II, Divanlar, İstanbul 1965, s. 3-6).
Eserinin ilk cildini Ali Şîr Nevâî’nin hayat ve şahsiyetine ayıran A. S. Levend bu ikinci ciltte onun bütün divanlarından, üçüncü ciltte hamselerinden, dördüncüde ise bunlar dışında kalan eserlerinden geniş ölçüde seçme metinleri toplamıştır.
Eserleri:
Muhâkemetü'l-lugateyn'
Mîzânü'l-evzân
Mahbûbü'l-kulûb'
Münşeat
Vakfiyye
Nazmü'l-cevahir
Târih-i Enbiyâ ve Hükemâ
Târîh-i Mü-lûk-i "Acem
Seb'atü ebhur (Arapça Sözlük)
Nazm-ı Akâid
Târih-i Fendi" (Viyana 1872)
Dibace
Zübdetü't-tevârih
Risâle-i Mu'amma (Farsça)
Vakfivye (Farsça)
Münşe 'ât (Farsça)
Divanlar:
Bedâyiu'l-bidâye
Nevâdirü'n-nihâye
Garâibü's-sıgar
Nevâdirü'ş-şebâb
Bedâyiu'l - vasat
Fevâidü'l-kiber
Hazâinü'l-meânî (Külliyyât-ı Devâvîn)
Farsça Dîvân
Mesneviler:
Hayretü'l-ebrâr
Ferhâd ü Şîrîn
Leylâ vü Mecnûn
Seb'a-i Seyyare
Sedd-i İskender
Lisânü't-tayr
Tezkireler, Hal Tercümeleri - Hâtıralar:
Nesâyimü'l-mehabbe min şemâyimi'l-fütüvve
Mecâlisü'n-nefâis'
Hamsetü'l-mütehayyirîn
Hâlât-ı Seyyid Hasan Erdeşîr Big
Hâlât-ı Pehlevân Muhammed
Dinî Eserleri:
Çihl Hadîs
Sirâcü'l-müslimîn
Münâcât