Yazar Adı : | İlim Dalı : Yazar Hakkında |
Konusu : | Dili : Türkçe |
Özelliği : | Makale Türü : Müstakil |
Ekleyen : Nurgül Çepni/2009-06-25 | Güncelleyen : /0000-00-00 |
Gazi Giray Han II ve Mûsikîşinaslığı(*)
Süleymaniye Camii’ne nasıl hayransak, ne kadar eski olursa olsun onun muhteşemliğine, büyük estetik ve dengesine hayranlığımız değişmiyorsa, aynı şekilde Gazi Giray’ın eserleri de takdirimizi toplamaya devam edecektir. Bu eserler derslerde öğrencilere örnek olarak verilecek başyapıtlardır. Selahattin İçli-1989…
Gazi Giray II Kimdir?
I. Devlet Giray’ın (1517-1577) oğlu olan Gazi Giray II, 1554 yılında doğmuştur. Gösterdiği kahramanlıklar sebebiyle “Bora” lakabıyla da anılır. Askeri alanda ilk başarısını, Safevilerle mücadelede Adil Giray komutasındaki Kırım ordusuna bir kumandan olarak katıldığında gösterir. Başarılarından dolayı III. Murad’ın (1574-1595) iltifatına nail olur. 1580’de İranlılar tarafından esir alınır. Osmanlılara karşı İran’a destek vermeyi reddetmesi üzerine Alamut kalesine hapsedilir. 1585 yılında buradan kaçmayı başarır. Erzurum’da Osman Paşa’nın yanına gelir onunla birlikte savaşlara katılır. Osman Paşa’nın ölümünün ardından İstanbul’a gider ve oradan Yanbolu’ya gönderilir. Bu süre içinde sakin bir hayat sürerken III. Murad tarafından İslam Giray’ın ölümü üzerine boşalan Kırım hanlığına tayin edilir (1588).
Ruslar onun hanlığını kabul etmedikleri için Gazi Giray, İsveç ve Lehistan ile ittifak müzakerelerinde bulunduktan sonra Rusya ile savaşır. Nisan 1594’te Rusya, bir anlaşma ile 10 bin ruble vergiye bağlanır. Ağustos 1594’te, kuvvetleriyle, Yanık Kalesinin fethinde ertesi yıl Eflak ve Boğdan taarruzlarında bulunur. Buradaki başarıları sebebiyle Boğdan’ı isterse de kabul edilmez. O da 1596 da Haçova Meydan Savaşı’na çok ısrar edilmesine rağmen katılmayarak kardeşi Feth Giray’ı gönderir. Haçova savaşı kazanıldıktan sonra görevden azledilerek yerine Feth Giray getirilir. Üç ay sonra tekrar hanlığa tayin edilir.
Kazak tehdidinden korunmak için Kirman Kalesi’ni inşaya başlar (1597). III. Mehmed’in (1595-1603) emriyle 1598’de Macaristan’daki Osmanlı ordusuna katılır. Buradaki başarıları nedeniyle Silistre’nin kendisine arpalık olarak verilmesini ister ama kabul görmez.
1599’da Osmanlı ordusu ile Estergon seferine katılır. Onu Osmanlılardan uzaklaştırmak ve geri dönmesini sağlamak için Avusturyalılar yıllık 10 bin altın ödemeyi teklif ederler. Gazi Giray gerek askerlerin istekleri gerekse Kırım’ın Rus ve Kazak tehdidi altında bulunması dolayısıyla geri dönmek ister. Bu tutumu Osmanlı hükumet merkezi tarafından hoş karşılanmaz. Tahtının tehlikede olduğunu anlayan Gazi Giray, 1602 de kış aylarının yaklaşmasına rağmen Macaristan’a gider ve kışı Peçuy’da av, eğlence ve şiir yazmakla geçirdi. Meşhur Osmanlı Tarihçisi İbrahim Peçevi (1572–1650) ile bu süre zarfında görüşür.
1603’te Kırım’a döner. Anadolu’daki Celali isyanları sırasında I. Ahmet (1603-1617) ondan asker göndermesini ister. Küçük bir kuvvet göndermekle yetinir (1606). Ertesi yıl saldırıya geçen Safevilerle çarpışmak üzere Şirvan’a gitmesi istenir fakat 1597’de inşasını başlattığı Kirman Kalesi’ni tamamlayıp Kırım’a dönerken yolda vebaya yakalanarak vefat eder (Kasım 1607). Kabri Bahçesaray’dadır.
Mûsikî Kaynaklarımızda Gazi Giray
Başarılı bir devlet adamı ve asker olmasının yanında, sanatçıları, bilginleri koruyan, iyi bir şair, hattat ve bestekâr olan Gazi Giray’ın mûsikîşinaslığı hakkında bilgi veren kaynakları iki kategoride değerlendirmek mümkündür. Birincisi tarihi kaynaklar, biyografisinin ele alındığı kaynaklar ikincisi de mûsikî nazariyatı kitapları ve bizzat konusu mûsikî olan çalışmalar. Tarih/biyografi konulu eserlerin en eskilerinden birisi, Gülbün-i Hanan’dır. Halîm Giray’ın (1772-1824) bu meşhur eserinde Gazi Giray’ın mûsikî yönü şu cümleyle belirtilir: “Fenn-i edvârda (mûsikî ilmi) manendi Fârâbî, imam-ı zaman ve âlât-ı mûsikîyden enva-î saz icrada nadire-i devrân olup te’lif eylediği nakş ve kâr ve beste ve şarki-i şirin kârın adedi perde-i tâdâdı güzar etmiştir.” “Fârâbî dengi bir mûsikî bilgini” nitelemesinden onun sadece bir icracı değil mûsikî ilmini de bildiğini çıkarabiliriz. Bestelerini inceleyince, dinleyince “zamanın imamı” nitelemesine iştirak etmek zor değil. O asırdan kalan altmışın üzerinde peşrev ve saz semaii. Gülbün’deki bu ifadeden Gazi Giray’ın hem bestekâr hem de sazende olduğu anlaşılmaktadır. Şarkılar değil de hep saz eserleri bestelemesi onun saz icracısı olduğu yönündeki ifadeyi desteklemektedir. Mûsikîşinaslığından bahseden diğer örnek İsmail Hikmet Ertaylan (1899-1967).
Ertaylan, “Tercüme-i halinden bahseden tezkire ve tarihlerin şehadetlerine göre güzel ve canlı şarkılar da yazıyor, besteler de yapıyor, çeşit çeşit sazları da muvaffakiyetle çalıyordu.” demektedir.
Diğer grup ise mûsikî bilginlerinin eserleri ve bizzat mûsikî konulu çalışmalar. Türk ve özellikle Osmanlı mûsikîsi ile ilgili olarak yazılan eserlerde Gazi Giray’ın adı mutlaka zikredilir ve onun eserlerinden örnekler verilir. Onlara birkaç örnek verelim:
Türk müzik biliminin önemli isimlerinden Rauf Yekta Bey (1871-1935), Lavignac’ın Encylopedie da le Musique et Dictionnaire du Conservatoire (Mûsikî Ansiklopedisi ve Konservatuvar Lugatı) adlı eserine yazdığı Türk Musikisi başlıklı çalışmasında Fahte usûlüne örnek olarak Gazi Giray’ın hüzzam peşrevinin ilk hanesini şu övgüyle vermiştir:
“Türkler tarafından çok sevilen aşağıdaki parça Kırım hanlarından olup 1587-1607 arasında memleketi Türklerin hakimiyetinde iken saltanat sürmüş olan Gazi Giray Han’a ait klasik bir eserin birinci hanesidir.”
Türk mûsikîsi nazariyatı kaynaklarında makam dizileri anlatılırken de çoğu zaman Gazi Giray’ın bestelerinden örneklerle karşılaşırız. Bu durum, bize, onun eserlerinin, örnekleri verilen makamların hususiyetlerini büyük ölçüde haiz olduğunu göstermektedir. Örneğin müzik bilimin diğer bir dev ismi Suphi Ezgi (1869-1962) Ameli ve Nazari Türk Musikisi adlı eserinde tespit edebildiğimiz kadarıyla Gazi Giray’dan sekiz adet örnek eser vermiştir:
Gerdaniye peşrev , beyati araban peşrev , zirefkend peşrev ve saz semaisi , şedaraban peşrev, hüzzam peşrev , arazbar peşrev . S
uphi Ezgi’nin bu notaları verirken Gazi Giray için kullandığı ifadeler dikkate şayandır:
“Tatar Gazi Giray’ın güzel şedaraban peşrevi ile kitabımızı süsledik.”, “Beyati arabana numune olmak üzere Tatar Gazi Giray Han’ın çok enfes peşrevini takdim ettik.” “…bestekârlıkta çok muktedir olduğu mevcut parlak eserleri ile malumdur.” gibi.
Hayri Yenigün, (1893-1979) “XVI. asrın en güzide bir saz eserleri bestekârı sayılan Gazi Giray, Türk Mûsikîsine ölmez eserlerini armağan etmiştir.” ifadesiyle izah eder Gazi Giray’ı.
Hemen her kaynakta adı geçen Gazi Giray için Yılmaz Öztuna, Türk müzik tarihinin XVI. asrından söz ederken şöyle der:
“Türk müzikolojisi bu asırda hamle yapamaz. XV. asrın bıraktığı çizgide kalır. Asrın sonlarında iki büyük bestekâr yetişir. Sözlü eserlerde Şeyh Abdülali ve saz eserlerinde Kırım Hanı II. Gazi Giray.”
Osmanlı Devleti Tarihi’nde Gazi Giray’ı “kesin şekilde en büyük ve deha sahibi Osmanlı bestekârlarından birisi” olarak nitelendiren Öztuna, Türk Mûsikîsi Ansiklopedisi’nde Gazi Giray’ın 62 adet bestesini zikretmiştir. Öztuna’nın aktardığı bu bilgilere ek olarak dikkate değer bulduğumuz şu iki düşüncesini de aktarmak istiyorum: Öztuna, “Hüzzam, Şedd-i Araban, Bayati Araban, Gülizar makamlarının onun terkibi olduğunu düşünüyorum.” der.
Selahattin İçli (1923-2006) ise kendisi ile yapılan bir söyleşisinde Gazi Giray’ın besteleri ile ilgili olarak: “Yaşadığı yüzyılda bugün dahi kullanabileceğimiz son derece temiz, son derece dinamik, ritmik ve melodik cümleler vermişti…” demektedir.
Nazmi Özalp (1932-2006) onun bestekârlığı konusunda: “Gazi Giray Han, mûsikî alanında yalnız bestekârlıkla değil, iyi bir icrakâr olarak da tanınmıştı.” Özalp, Gülbün-i Hanan’daki ifadeyi naklettikten sonra; R. Ferit Kam’dan şu görüşü nakleder: “Kendisinden yüz elli sene sonra onun mûsikîciliği hakkında söylenmiş olan şu sözler umumiyetle doğru olmakla birlikte, söz mûsikîsine ait eseri, şarkısı yoktur. Çünkü şarkı şeklindeki besteler daha ziyade XVII. yüzyılda önem kazanmıştır. Yalnız Gazi Giray Han’ın iyi bir sazende olmasından ötürü, daha ziyade saz mûsikîsine ait eserler verdiği, bugün elimizde mevcut olanlardan anlaşılmaktadır.”
Meşhur ud sanatçısı, müzik yazarı, bestekâr ve müzik münekkidi -ki babası Kazan Tatarlarındandır- Cinuçen Tanrıkorur (1938-2000) onun için şöyle der: “Kırım Hanı Gazi Giray Bora ile Hatip Zakiri Hasan Efendi, biri büyük devlet adamı, kumandan, şair ve saz eserleri bestekârı olarak, diğeri en büyük dini mûsikî bestekârı olarak XVI. Yüzyıl Osmanlı mûsikîsini süslemişlerdir.”
Fatih Salgar, Gazi Giray’ı “güçlü saz mûsikîsi bestekârlarından biri” olarak nitelendirir.
Besteleri
Gazi Giray çeşitli makamlarda altmışın üzerinde peşrev ve saz semaisi bestelemiştir. Sözlü eseri yoktur. Gazi Giray’ın besteleri hakkında Etem Ruhi Üngör ve Öztuna detaylı bir liste verir. Üngör, Asan Refat’ın Kırım Tatar Yırları’nı ana kaynak olarak kullandığı makalesinin ilk bölümünü doğal olarak Gazi Giray’a ayırmıştır. Üngör bu çalışmada Kırım Mûsikîsini Klasik, Halk, Dini mûsikî, Marşlar, Çalgılar, Yayınlar olmak üzere altı başlık altında incelemiş ve başlıkların ilki Klasik Mûsikî başlığına şu cümlelerle başlar:
“Bugün Türkiye’de Kırım Mûsikîsi denilince ilk akla gelen bestekâr II. Gazi Giray Han’dır.”
Türk Mûsikîsinde “Tatar” olarak meşhur olmuştur. Elimizdeki notalara baktığımızda eserlerinin başında “Tatar”, “Tatar Han”, “Tatar Han Gazi Giray”, “Gazi Giray Han” yazar. Notasyon girift değil. Birazcık nota bilen okuyabilir, çalabilir ama sadeliğin verdiği güzelliğe sahiptirler. Sade olmalarının yanında hisli, içli/derunidirler. Zamanın havasını hissedebilir, bestelerin ruhaniyetine muttali olabilirsiniz.
Bestelerindeki ahenklilik/tatlılık/evrensellik (musicalité) konusunda yazılı kaynaklardaki bilgi mahduttur. Yani bir müzikal tenkitle bestelerin değerlendirildiği ifadeler çok sınırlıdır. Biz de bunun için bazı icracıların görüşlerini aldık. Yazılı olarak tesadüf ettiğim, sadece Etem Ruhi Üngör ve Selahaddin İçli’nin şu yorumlarıdır:
Üngör; “Saz eserlerinde gerek kullandığı makamlar ve aynı makamdan çeşitlemeleri ile kullandığı usûller ve melodik yapılarına göre onun mûsikîye bihakkın vakıf bir bestekâr olduğu anlaşılmaktadır.”
Selahaddin İçli ise Emel’deki söyleşide Gazi Giray’ın besteleri ile ilgili yorumunu şu hatırasıyla birlikte aktarır. Bunu aynen nakletmek istiyorum:
“Bundan 3-4 sene kadar evvel İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü 23 Nisan gösterilerinin Türk Müziği ile yapılması düşüncesini bize ilettiler ve yardımcı olmamızı istediler. Birkaç sene ben bu müzikleri yaptım. Burada kullandığımız müzikler hem Klasik Türk Müziğinden hem de günümüz Türk müziğinden alınma idi. Bu gösterilerin ilkinde merasim bittikten sonra vali Nevzat Ayaz Bey dedi ki:
“Tebrik ederim. Çok güzel olmuş. Özellikle Türk müziğinin kullanılmasından çok memnun oldum. Türk müziği için birçok şey söylenir, meyhane müziği, geçmiş müzik, saray müziği vs. derler ama görüyorsunuz ki 16. yüzyıl Türk müziği ile çocuklarımız bugün canlı hareketler yaptılar.”
Vali beyin bu sözlerinden çok duygulandım. Bu programda Gazi Giray Han’ın Mahur Peşrevini kullanmıştık. Bizim bu müziği kullanma sebebimiz vardı. Ama müzikle direkt ilgisi olmayan kişilerce bu maksadın anlaşılması bizim isabetli olduğumuzu gösterdi. Biz şunun için kullandık. Gazi Giray Han o asırda bugün dahi kullanabileceğimiz son derece temiz, son derce dinamik, ritmik ve melodik cümleler vermişti. Bugün bunu zevkle kullanabiliyoruz ve Türk Müziğinin ne kadar büyük olduğuna örnekler veriyoruz. Bunun Vali bey gibi diğer seyredenler tarafından da sebebi böyle görülmese de (müzikle meşgul olmadıkları için) hissedilmiş olduğunu sanıyorum. Bunun anlaşılması da Gazi Giray Han’a duyduğumuz derin saygı ve hayranlığı tekrar ortaya çıkarmış oldu.”
***
Türk mûsikîsinde makamların teşkil edici bazı unsurları vardır: Makamın dizisinin vüsati (ambitüs), başlangıç ve karar sesleri, güçlüsü ve seyri. Bu açıdan Gazi Giray’ın iki bestesini dinleyip inceleyeceğiz. Örneklerini incelediğimizde göreceğiz ki bir makamda yapılan bir peşrev ve saz semaisi makamın hususiyetlerini büyük ölçüde haizdir. Gazi Giray’ın eserlerinin önemli müzik kaynaklarında makamlar ve usûller için örnek gösterilmesi onun eserlerinin bu hususiyetlere sahip olduğunun açık delilidir.
Gazi Giray, eserlerini döneminin ruhuna uygun bir müzikal karakterde işlemiştir. Makamları kullanış biçimi, günümüz nazariyat kitaplarında verilen tariflerle de büyük ölçüde paraleldir. Makamları en karakteristik ve yalın haliyle işlediği, geçkili kullanışları eserlerinde pek fazla işlemediği dikkat çekmektedir. Örneğin günümüzde hüseyni makamında karcığar geçişler sık kullanılır ancak aşağıdaki hüseyni peşrevini incelediğimiz zaman Gazi Giray’ın bu geçkileri yapmadığını görmekteyiz.
Eserlerini ritmik bakımdan değerlendirmek gerekirse hızlı tempolar ve ritm akışlarını tercih etmediğini söylemek mümkündür. Tıpkı ezgilerinde olduğu gibi usûllerde de sadelik ve dinginlik vardır. Gerek ezgilerinde gerekse usûllerindeki bu dinginlik, insana, sakince akıp giden duru bir nehri ve çevresinde yeşil çimenleri, ağaçları hissettirmektedir. Besteleri sade ama sanatlıdır. Olgun ve soylu bir ezgi üslubu vardır.
Bergüzar topluluğu TRT’deki bir programda Gazi Giray’ın bazı eserlerini icra etmişlerdir. Hüseyni peşrev
Hüseyni makamın bazı temel özelliklerini hatırlayalım:
- Hüseyni beşli ile uşşak dörtlüden oluşur. Nevadan sonraki dörtlü uşşak ve kürdî dörtlü olabilir. O zaman fa perdesi acem veya eviç (bakiyye diyezli) olacaktır. İnişlerde genellikle acem perdesi (fa naturel) kullanılır.
- Mi (hüseyni) perdesinde hissettirici kalışlar önemlidir ki makam adını da bu perdeden almaktadır. Nereden başlanırsa başlasın mi’ye dönülür, başlangıçta mi mutlaka gösterilir. Eğer hüseyni perdesi gereği gibi gösterilmez, başka perdelere göre ikinci derecede bırakılırsa, hüseyni makamının çeşnisi hasıl olmaz veya noksan bir çeşni meydana gelir ki bu da hüseyniyi tam olarak göstermez. Hüseyni perdesi aynı zamanda güçlü perdesi görevini de yapar. Hüseyni çeşnisi evvela bu perde ile etrafındaki seslerde belirlenir ve karara gelirken çeşni doruk noktasını bulur. Bu aynı zamanda asma karar perdesidir.
- Dügâh perdesi etrafında fazla seyirler göstermez, eğer bu seyirler fazla olur ise uşşak makamına geçişleri durdurmak zorlaşır ve makamın çeşnisi bundan zarar görür. (Bestenin tamamı incelendiğinde eser mi ve çevresinde seyreder hatta daha çok tizlerdedir, dügâha sadece karar vereceği zaman inilir).
- Muhayyerden sonra uşşak ve buselik dörtlüsü ile makam genişletilebilir. (P. P. S. 6)
Resim 2
- (Pow. Poi. 5) Hüseyninin rasttan daha pestlere doğru bir genişleme yaptığı görülmez. (Resim 1 de görüldüğü gibi sadece bir kere sol-rast perdesine iniyor. Hüseyniye başlarken de rasta inerek mi ye yönelmesi ayrıca farklı bir giriş).
- Muhayyer denilen makam, tiz duraktan başlayıp, hüseyni dizisinin tiz tarafındaki nazirî hüseyni beşli (veya uşşak dörtlü) de seyreden nazil bir hüseyni makamından başka bir şey değildir. (Bunu teslimde (resim 3) ve resim 2 de çok net görmekteyiz.) Tiz bölgeyi yoğunlukla işlediği için muhayyer hissini kuvvetlendirmektedir. (P. P. s. 7 ve 6)
Bir de tabii ki hüseyni makamının temel ezgi kalıpları var ki bunları bestenin her hanesinde çok net olarak görmek mümkündür.
Hüseyni güçlü perdesinde yeterli kalışları, ilk dörtlü uşşakı tüm benliğinizle hissedersiniz. Tiz perdeleri, gerdaniye-neva, muhayyer-hüseyni dörtlü aralıkları mükemmel duyurur. İlk beşli ile tiz perdeler arasındaki yukarı ve aşağı geçişler son derce pürüzsüzdür. İkinci hanede (Pow. Poi.