Türk Ve İslâm Eserleri Müzesi
İstanbul'da Türk ve İslâm sanatı eserlerini topluca barındıran ilk Türk müzesi.
Evkaf Nâzırı Ürgüplü Mustafa Hayri Efendi’nin kurduğu, 1914’te ziyarete açılan müzenin ilk adı Evkaf-ı İslâmiyye Müzesi’dir (İslâm Vakıfları Müzesi). 1908 yılından itibaren yapılan çeşitli toplantılarda Sadrazamlık, Maarif Nezâreti ve Müze-i Hümâyun tarafından Hazîne-i Evkaf-ı Hümâyun İdaresi’ne kıymetli eşyanın toplatılması ve kurulacak bir müzede korunmasının telkin edildiği bilinmektedir. Bizzat Sadrazam Hüseyin Hilmi Paşa’nın imzası ile gümrüklere tezkere yazılmakta ve çalınan eşyanın Avrupa müzelerine kaçırılmasını önlemek için dikkatli davranılması bildirilmekteydi. Alınan bütün önlemlere rağmen hırsızlıklar devam etmiş, çalınan eşya arasında halı, kilim, ahşap kapı, rahle, el yazmaları, kandil, fanus gibi taşınır eserler bulunduğu gibi mihrap çinileri ve pencere alınlıkları gibi duvara raptedilmiş olanlar da vardır. Artan soygunlar karşısında bu eserlerin bir an önce toplanması yeniden gündeme gelmiş ve Müze-i Hümâyun Müdürü Osman Hamdi Bey’in başkanlığında değerli İslâm sanatı eserlerinin korunması önlemlerine ve toplanmalarına dair karar alacak bir komisyonun kurulması kararlaştırılmıştır. Böylece İslâm sanatı eserlerinin değeri anlaşılmaya başlanmış ve koruma altına alınmaları konusunda ilk önemli adım atılmıştır. Öncelikle talana uğrayan cami, türbe, mescid gibi binalarda mevcut kıymetli eserler Evkaf Nâzırı Ürgüplü Mustafa Hayri Efendi tarafından toplatılmıştır.
Ülkenin her yanından toplanan eserlerin yanı sıra Halep gibi uzak vilâyetlerden de eserler getirilmiştir. Ancak zamanın şartları gereği genel bir tarama yapılmadığı için daha sonraki yıllarda derlemelerin tekrarına ihtiyaç duyulmuştur. Kurulması kararlaştırılan Evkaf-ı İslâmiyye Müzesi için ayrı bir bina yapımı düşünülmüş-
se de sonradan bundan vazgeçilerek Süleymaniye Külliyesi’nde boş bulunan imaret (dârüzziyâfe) binasında karar kılınmıştır. Buradaki koleksiyona dair güzel baskılı bir rehber 1939’da yayımlanmıştır. Müzenin düzenlenme hazırlıklarına dair pek çok belge mevcuttur. Bunlara bakarak özel dolap ve vitrin siparişi verildiği, sergilenecek halı ve kilimlerin bakım ve tamir gördüğü anlaşılmaktadır. Müze müdürlüğüne getirilecek kişi üzerinde dikkatle durulmuş, aralarında Celâl Esat’ın da (Arseven) bulunduğu birçok kişiye teklif yapılıp mülâkata çağrılmış, müdürün yanında fahrî olarak çalışacak bir yönetim kurulu oluşturulmuş, bu kurul vakıf binalardan eşya ve eser toplayıp getirmeye, haftada bir gün gerekli konuları incelemeye yetkili kılınmıştır.
Müze, Sultan Mehmed Reşad’ın tahta çıkışının yıl dönümüne rastlayan 27 Nisan 1914 tarihinde açılmıştır. Uzun arayışlardan sonra müdürlüğe Ahmed Hakkı Bey getirilmiş, daha sonra Mimarzâde Ali Bey bu görevi ifa etmiştir. Açılışta Veliaht Yûsuf İzzeddin Efendi’nin yanı sıra Besim Ömer Paşa, Sadrazam Said Halim Paşa, Şeyhülislâm Ürgüplü Hayri Efendi, devlet dairesi müsteşarları, yabancı diplomatlar ve gazeteciler hazır bulunmuştur. Müze hakkında İtalyan U. Monneret tarafından 1921’de bir İtalyan dergisinde makale yayımlanmıştır. Kuruluşunda Evkaf-ı Hümâ-yun Nezâreti’ne bağlı olan müze, 1924 yılında Evkaf Nezâreti’nin kaldırılmasıyla Vakıflar İdaresi’nden ayrılarak Maarif Vekâleti’ne bağlanmış, ardından Türk ve İslâm Eserleri Müzesi adıyla Topkapı Sarayı Müzesi Müdürlüğü’nün bir şubesi halinde ça
lışmalarına devam etmiştir. Bu dönemden başlayarak müze yönetimine sırasıyla Ahmed Ziyâ Bey (1924), Ali Sami Boyar, İbnülemin Mahmud Kemal İnal (1927/1935), Abdülkadir Erdoğan (1935-1937 [vekâleten], 1937-1943), Elif Naci (19431963) getirilmiştir. 1939’da II. Dünya Savaşı sebebiyle koleksiyondaki eserler Anadolu’ya taşınmış, savaşın bitiminden sonra 1949’da tekrar getirilmiştir. 1964 yılında Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü ile yapılan çalışmalar neticesinde bağımsız bir müze haline getirilmiş ve müdürlüğüne Can Kerametli tayin edilmiştir.
Türk ve İslâm Eserleri Müzesi’nin ilk koleksiyonunda halı, şamdan, kandil, el yazmaları ve levhalar, ahşap rahle, kapı, pencere kanatları ve çini eserler bulunmaktaydı. Müzenin koleksiyonları içinde halıların ayrı bir yeri vardır. Camileri kaplayan büyük boyutlu halılarla küçük seccade ve kilimler, benzersiz saf seccadeler, Türk ve İslâm Eserleri Müzesi’nin dünyadaki en zengin koleksiyonunu meydana getirmektedir. Baş eserler ise hiç şüphesiz 1906 yılında Konya Alâeddin Camii’nde bulunan Selçuklu halılarıdır. Bunların dışında müzenin diğer önemli zenginlikteki koleksiyonu erken İslâmî dönemden başlayıp XIX. yüzyıla uzanan, İslâm yazı sanatının en önemli hattatlarının eserlerinin bulunduğu el yazmalarıdır. Erken İslâm sanatına ilişkin çok önemli bulgular veren ve I. Dünya Savaşı öncesi Osmanlı toprağı olan bölgelerde, Abbâsî Halifesi Mu‘tasım’ın başşehri Sâmerrâ ve Emevî Devleti’nin önemli merkezi Rakka’da yapılan arkeolojik kazılardan gelen eserler de koleksiyonun değerli bir bölümünü oluşturmaktadır. XIIXVIII. yüzyıllara ait Selçuklu, İlhanlı, Timurlu, Osmanlı ve Safevî maden, ahşap ve taş eserleri, Konya Kılıcarslan Sarayı gibi artık mevcut olmayan yapılara ait alçı kabartmalar müzenin diğer zenginlik kaynaklarıdır.
Müze için ikinci önemli kaynak akışı tekkelerin kapatılmasının ardından 1926’da tekke, zâviye ve türbelerin içindeki eşyanın müzeye getirilmesiyle gerçekleşmiştir. Türbeler, sultan ve yakınlarının gömüldüğü yerler olmaktan öte ölen kişinin şahsî eşyaları ile türbe için özellikle yapılıp vakfedilmiş eserlerin toplu halde korunduğu âdeta birer küçük müze hüviyetini taşıyan mekânlar olmuştur. Türbelerde kandil, şamdan, halı gibi malzemenin yanı sıra sultanın giymiş olduğu kaftan, kuşandığı kemer ve kavuğuna taktığı değerli taşlı sorguçlar da saklanmıştır. Bu türbe eşyası Türk ve İslâm Eserleri Müzesi’nin koleksiyonlarına büyük zenginlik katmıştır.
1983 yılında müze uzun yıllar içinde restore edilen Sultanahmet’teki İbrâhim Paşa Sarayı’na taşınmıştır. Türk ve İslâm sa-natı alanında dünyanın sayılı müzeleri arasında yer alan Türk ve İslâm Eserleri Müzesi, bugün 40.000 eseri aşan koleksiyonları ile İslâm sanatının hemen her döneminden ve her türünden seçkin eserlere sahiptir ve Türk ve İslâm sanatı uzman ve meraklıları için vazgeçilmez bir kaynaktır. Müzenin yeni oluşturulan Etnografya Bölümü’nde halı ve kilim tezgâhları, dokuma ve yün boyama teknikleri, değişik bölgelerden derlenmiş malzeme Türk halk ya-şamından kesitler sunulmaktadır. Müze, başarılı koruma ve sergileme çalışmalarından ötürü 1984 yılında Avrupa Yılın Müzesi başarı ödülüne, genç kuşaklara sanatı sevdirme çabalarından ötürü UNESCO özel teşvik ödülüne lâyık görülmüştür. Türk ve İslâm Eserleri Müzesi, ülkemizde bu alandaki eserlerin sergilendiği ilk müze olmaktan öte müzeciliğin yalnız Yunan, Roma ve Bizans gibi uygarlıkların eserlerinin sergilenmesinden ibaret görülmediği, kendi öz sanatlarımıza da değer verilmesi gerektiği anlayışını getirmesi bakımından önemlidir.