Yazar Adı : | İlim Dalı : Tarih |
Konusu : | Dili : Türkçe |
Özelliği : | Makale Türü : Müstakil |
Ekleyen : Nurgül Çepni/2009-07-12 | Güncelleyen : /0000-00-00 |
İstanbul Şehrini Kim Kurdu?
Evliya Çelebi'nin dünyasında tarih bir efsane, masal ile gerçek, hayâl ile hakikat iç içedir. Ben bunları ayırmaya kalkmayacağım. Bu hem benim işim değildir, hem de öyle bir ayırım Evliya Çelebi'nin dünyasının büyüleyici güzelliğini bozar. Alain, «efsane tarihten daha doğrudur» der. Ben de aynı kanaatteyim. Tabiî efsanenin gerçeğini iyi yorumlamak şartıyle.
Efsanenin gerçeği fizik âlemi değil, beşeri ihtirasları ve özlemleri ifade eder. Bu açıdan bakılırsa, masalların ve mitlerin ne kadar derin hakikatleri ifşa ettiği açıkça görülür. Eğer kendi isteklerine uymasaydı, insanlık binlerce yıldan beri dinlere, masallara, efsanelere ve onların bir devamı olan sanata inanır mıydı? Kim Hamlet'in, Faust'un, Leylâ ve Mecnun'un birtakım derin hakikatleri anlattığından şüphe edebilir?
Freud ve Jung, saçma sanılan rüya ve batıl inançların insan ruhunun gizli katlarına ışık tuttuğundan beri, eski çağlara ait eserlere bakış tarzı da değişmiştir. Bu görüş bizi Evliya Çelebi'ye daha çok yaklaştırır.
Âlimler derler ki, istanbul başlangıçta bir balıkçı köyü idi, sonradan yavaş yavaş gelişti. Evliya Çelebi'ye göre "gulgule-i Rûm ve tantana-i Rûm ve velveleci Rûm ve debdebe-i Rûm ve galebe-i Rûm bir dâr-ı diyar " olan İstanbul'un şanına öyle bir balıkçı köyünden türemiş mazi yaraşmaz. «Be-kavl-i tevârih-i Yunaniyan ve gayr-i müverrihan binâ-yı Konstantaniyye hakkında cümleten müttefik-i aley olmuşlardır ki...» İstanbul, Peygamber'in doğumundan 1600 yıl önce Davud Aleyhisselâm'ın oğlu Hazret-i Süleyman tarafından kurulmuştur ve bu iş şöyle olmuştur:
Uzak Batı'da Okyanus denizinde Ferendûz adlı bir adada yaşayan Saydun nam bir padişah vardır. Kendisini emniyet içinde sanarak, insana olduğu kadar cinlere, kuşlara ve vahşî hayvanlara hükmeden Hazret-i Süleyman'a bas kaldırır. Buna kızan Hazret-i Süleyman, yer götürmez askeri ve hayvan cinsleri ile Saydun üzerine vararak cümle dâr ve diyarını harab eder. Bir yığın ganimet arasında Saydun'un felekte benzeri olmayan melek yüzlü kızı da Süleyman Peygamber'in eline geçer. O sıralarda karısı Belkıs öldüğü için Hazret-i Süleyman «mücerret» (yalnız, bekâr) dir. Bundan dolayı Saydun'un kızı Alena'yı eş edinir (Evliya Çelebi'ye göre Hazret-i Süleyman'ın eski karısı Saba melikesi Belkıs Bursa civarında eski başkentlerden Edincik'de gömülüdür!)
Kötü bahtlı Alena, şeytanın kışkırtması ile durmadan ağlayarak Hazret-i Süleyman'ı rahatsız eder. Atina'ya geldiklerinde Süleyman Peygamber, Ale-na'ya neden ağladığını sorar. Alena Süleyman'a:
«Ey Allah'ın emini, dilerim ki burada yüksek bir
bina yaptır. Bırak ben, kalan ömrümü burada ibadetle geçireyim. Yalnız babamın suretini (heykelini) de yaptır ki, ona baktıkça teselli bulayım» der.
Hazret-i Süleyman, Alena'nın bu isteğim yerine getirmek için «cemi üns ve cine ve perilere emirler vererek» Makedonya diyarında yani Arz-ı Rûm ve Filibe ve Edirne ve İstanbol ve İzmit »de havası ve suyu güzel yerleri araştırır. Önce Atina'da Temaşalık adında harikulade bir saray bina ettirir, sonra İstanbul'a gelir. Hünkâr Bahçesi veya Saray-burnu denilen yerde konaklar. Bir gece burada uyuyan Süleyman Peygamber, sabah «âb ü havasından taravet peyda ettiğini» görünce orada da bir saray ve çeşit çeşit bahçeler ve «maksureler» inşa ettirir ki, dillere destan olur.
Bu efsaneye göre Atina ve İstanbul Saydun'un güzel kızı Alena (Elena) için kurulmuştur. Evler gibi şehirleri yükselten âmilin de aşk olduğunu belirten bu masal yanlış mıdır?
Fakat Hazret-i Süleyman kendisine o kadar saygı gösterdiği Alena'nın babasının heykeline gizlice taptığını haber alınca, "merkumeyi babası
gibi katl ettirerek", Saray-burnu'na inşa ettirdiği o-koca sarayı bırakır, asıl vatanı olan Arz-ı Mukaddes'e döner. Orada Hazret-i Davud'un bina ettirdiği Mescid-i Aksa'yı tamamlayarak, orada yaşar ve ölür. Hazret-i Süleyman'ın mezarı Kudüs kalesinin dışında büyük bir bina içindedir.
Hazret-i Süleyman'dan sonra oğulları İstanbul'u başkent yaparak mamur hale getirirler.
İstanbul'un surlarını Madivan'ın oğlu Yanko, Buhtınasr'dan aldığı ganimetlerle inşa ettirmiştir. Kürdistan'dan Yahya dini üzere huruç eden ve yedi kere yüz bin Yahudi-yi öldüren Buhtınasr, Karaman sahrasında Yanko ile savaşırken yenilmiş, bu yenilgi neticesinde Yanko'nun eline pek çok ganimet geçmiştir.
Evliya Çelebi'ye göre, yedi ülkede yedi yüz veziri olan bu Yanko, İstanbul ve Karadeniz civarında pek çok kale inşa ettirmiştir. Yine Evliyâ'ya göre altı yüz sene yaşayan bu Yanko, yeryüzünün her tarafına imaretler yapmağa meraklı imiş. Kardeşi Yanvan, Kudüs kayzeri imiş ve bir Yunan tarihi yazmış.