Hit (4851) M-66

Muhammed Esedin Mezheplerin Dışında Kalan Yorumları Çerçevesinde Ahkam Ayetlerini Anlama Biçimi

Yazar Adı : İlim Dalı : Tefsir
Konusu : Dili : Türkçe
Özelliği : Makale Türü : Müstakil
Ekleyen : Nurgül Çepni/2009-07-14 Güncelleyen : /0000-00-00

Muhammed Esed’in Mezheplerin (Dört) Dışında Kalan Yorumları Çerçevesinde Ahkam Ayetlerini Anlama Biçimi

İnsanı yoktan var eden ve onu yeryüzünde kendisine halife kılan Yüce Allah, insana dünya ve ahiret mutluluğunu sağlamak adına peygamberleri vasıtasıyla ilahi mesajını indirmiştir. 23 senelik bir süreçte inzal ettiği Kur’an-ı Kerim’ini “Asr-ı Saadet” denilen “Mutluluk Çağı”nı insanlara yaşatıp gelecek nesillere örnek haline getirdi. Önce ahlâken olgunlaşmasını sağladıktan sonra, insan- insan, insan-doğa, toplum – toplumla ilişkilerini düzenleyen evrensel ilke ve prensiplerini getirdi. Böylece insanlığın dünya ve ahiret hayatının mutluluk anahtarı insana verilmiş ve bu anahtarın “kullanım kılavuzluğu” mesabesindeki Hz. Muhammed (sa)in yaşantısıyla da bu yaşam biçimi insanlara sunuldu.
Müslüman entelektüeller Kur’an'ın getirdiği bu evrensel ilke ve prensipleri peygamberin sünneti ışığında anlama, yorumlama ve kullanma çabasında oldu. Bu çaba daha çok “lafız –mana- rivayet” üçgeninde şekillenmiş böylece akıl-nakil dengesi kast edilen manayı tespitte önemli bir kıstas oldu.
Kültürel mirasın anlama, yorumlama ve kullanma aşamalarından geçirilmesi, beraberinde burada kullanılacak metodoloji problemini getirdi. Geçmişten günümüze uzanan çizgide İslam entelektüelleri arasındaki görüş ayrılıkları temelde kullanılan usul farklılıklarına dayanmaktadır.

Günümüzde Kur’an ve Sünnetin anlaşılması ve yorumlanmasında önerilen yöntemler “lafız – mana- rivayet” üçgeninde makasıdü’ş- şeria (Hukukun gayeleri) bağlamında olmalı, akıl – nakil dengesiyle işlemelidir. Aksi takdirde yapılan çalışmalar, Kur’an-ı Kerim’in batınî yorumundan başka bir şey olmayacaktır.
Araştırmamızda merhum Muhammed Esed (ö.1992)in samimi gayelerle kaleme aldığı Kur’an Mesajı (The Message Of The Quran) (meal – tefsir) çalışmasını ele aldık. Kendisinin ifadesiyle “Geleneksel anlayış, Klasik İslam hukukçuları” diye isimlendirdiği dört mezhepten farklı olarak anladığı ahkam ayetlerini inceledik. Çalışmada Esed’in anlayışına ve gerekçelerine yer vererek bunları değerlendirmeye çalıştık.
Esed ‘sıradan bir tefsir ve tercüme yapmaz; çağın kültürüyle yetişmiş bir insanın Kur’an’a bakışını, ona soru sorup ondan cevap arayışını, ondan nasıl istifade edeceğini ortaya koymaya çalışır.’ [1]
‘Onun esas gayesi İslam’ın ana kaynağı olan kitabı doğru, sade, anlaşılır ve günün insanına, daha doğrusu Batılı insana, hitap eden bir üslupta yazmak, böylece onlara önyargılarını terk ettirecek doğru İslam’ı tanıtmaktır.’ [2]
O, Kur’an’ın Batılılar tarafından yeterince değerlendirilmemesinin sebeplerini analiz eder ve Kur’an Batılı mütercimler tarafından ‘kasıtlı olarak saptırıldı’ şeklindeki basit bir gerekçeyle çözümlemeyi yerinde bulmaz. Ona göre temel problem batılı insanın anlayış tarzı ve zihniyet farklılığıdır. Çünkü Kur’an her şeyden önce, inanca götüren, en geçerli yol olarak akla önem vermekte ve insan varlığını ruhsal ve fiziksel ve dolayısıyla sosyal planda parçalara bölünmez bir bütün olarak görmektedir. Kur’an’ın ruhsal öğretileri, pratik düzenlemelerle sürekli olarak bütünleştirmesi, dini tecrübeyi, entelektüel kavrayışın ötesinde, gizli şeylerin önündeki esrarlı bir huşu ile özdeşleştirmeye alışkın olan Batılı okuyucuya Kur’an’ın ruhsal, fiziksel ve sosyal planda iyi bir hayata götüren bir rehber olduğu düşüncesi onu şaşkın düşürür.Fakat Kur’an henüz hiçbir Avrupa diline hala doğru kavranabilir bir şekilde çevrilemediği gerçeği de diğer - belki daha belirleyici -bir sebep olabilir.

Muhammed Esed iyi bir tefsir için şöyle der. Mütercim söz konusu dilin kavram sembolizmini kendi içinde yeniden üretemedikçe yani bunları bütün tabiiliği ve saflığıyla kendi kulağına da ‘ses verdiğini/şakıdığını’ duymadıkça yaptığı tercüme; üzerinde çalıştığı metnin lafzî karşılığını yansıtmaktan başka bir yere varamaz ve asil metnin anlamını az veya çok gözden kaçırmış olur. Asıl dilin derinliği artıkça böyle bir tercüme, metnin esas anlamından daha çok uzaklaşır. [3]

Yine Esed,‘Kur’an Arapçası’nın özünü doğru bir şekilde yakalayabilmek için, Arapların, Kur’an’ın nazil olduğu dönemde hissettiklerini ve düşündüklerini hissedebilmek ve düşünebilmek ve onların dilbilime ilişkin sembollere verdikleri anlamları kavrayabilmek şarttır. Aynı şekilde Kur’an münferit emir ve talimatların bir derlemesi değil, bölünmez bir bütün olarak görülmeli, Kur’an’ın hiçbir parçası tarihsel bakış açısıyla ele alınmamalıdır. Bu sebeple belli bir ayetin tarihsel nüzul sebebinin o ayetin esas maksadını ve Kuranın bir bütün olarak vazettiği ahlaki sistem ile iç bağlantısını örtmesine izin verilmemelidir.Esas olarak Kur’an bize, ifadelerinin ve pasajlarının bir çoğunun müteşabih olarak anlaşılması gerektiğini söyler. Zaten insanın bunları anlaması isteniyorsa başka her hangi bir şekilde aktarılmaları mümkün değildir. Dolayısıyla eğer Kur’an’ın her pasajını, ifadesini yahut cümlesini, zahiri lafzî anlamıyla alır ve onların bir teşbih (allegori)mecaz yahut temsil olması ihtimalini göz ardı edersek ilahi kelamın gerçek ruhuna aykırı hareket etmiş oluruz’der [4].

Böylece Esed, yaklaşım tarzının allegorik ve sembolik olduğunu ortaya koymaktadır.Bunun doğal sonucu olarak da mucizeleri [5] ve çalışmamızda inceleneceği üzere bazı ahkam ayetlerini tevil etme yoluna gitmektedir.

I-Ceza Hukukuna İlişkin Yorumları
1. Kısas

A. Esed’in Yaklaşımı ve Gerekçeleri
M. Esed Bakara 2/178. ayeti şu şekilde anlamaktadır: "Siz Ey imana ermiş olanlar! Öldürme (olayların)da adil karşılık (kısas) size farz kılındı: Hür için hür, köle için köle ve kadın için kadın. Ve eğer kardeşi tarafından suçlu kimse(nin suçunun bir bölümü) bağışlanmışsa, bu (bağış) uygun şekilde tatbik edilmeli ve kardeşine tazminatı güzellikle ödenmelidir.”
“Lafzen ve onun kardeşi tarafından (bir şey) bağışlanan kişiye” ifadesinde bazı müfessirlerin yaptığı gibi buradaki “onun” zamirini maktule izafe etmenin ve böylece “kardeşi” ifadesi ile maktulün ailesinin veya “kan akrabaları”nın kasdedildiğini var saymanın hiçbir dilbilimsel dayanağı yoktur. “Onun” zamiri, kesinlikle suçlu kişiye racidir; ve “onun kardeşi” sözü ile gerçek kardeşinin kastedildiğini varsaymak için bir sebep bulunamadığından, burada suçlunun “ din kardeşine” veya “dostuna” işaret edildiği sonucuna varırız ki her iki terim de bütün bir toplumu kapsamaktadır. Böylece “eğer kardeşi (yani toplum veya onun yasal organları) tarafından suçlu kimse(nin suçunda bir bölümü) bağışlanmışsa” ifadesi ya öldürme olayında hafifletici şartların tespitine yahut mahkeme safhasında olayın ihmalden kaynaklardan ölüm veya darb sınıfına girdiği kanaatinin belirmesine işaret eder. Bu durumlarda ölüm cezasına karar verilmez ve maktulün akrabalarına diyet adı verilen bir fidye ödenmesi suretiyle tazmin işlemi yerine getirilir. [6].

B-Değerlendirme

Esed bağışlama yetkisini yasama organına verirken dört büyük mezheb uleması bunu maktulun velisinde görmüş [7]ve bu bağlamda Kur’an’dan ayetler ve hadisler [8] delil olarak zikretmişlerdir.
Bu konuda dört mezhebin getirdiği delillerden birisi de İsra suresinin 30. ayetindeki; “Allah’ın dokunulmaz olarak koyduğu cana kıymayın, bu konuda haksız yere öldürülen kimsenin velisine bir yetki vermişizdir” ifadesidir. Burada yetkinin maktulün velisine verildiği belirtilmektedir.
Esed’in yorumu Kur’an-ı Kerim’in genel bütünlüğü ve sünnetin muhtevası bağlamında değerlendirildiğinde dayanak açısından zayıf olduğu sonucuna ulaşılır.

2. Hirabe (Terör Suçları)
A. Esed’in Yaklaşım Ve Gerekçeleri

Maide 5/33 ayetini Esed:
“Allah’a ve Elçisine karşı savaş açanların ve yeryüzünde fesadı yaymaya çalışanların büyük kısmının öldürülmeleri veya asılmaları veya döneklikleri yüzünden büyük kısmının ellerinin ve ayaklarının kesilmesi yahut yer yüzünden (tamamiyle) sürülmeleri, yalnızca bir karşılıktan ibarettir. İşte bu, onların bu dünyada uğradıkları zillettir. Öteki dünyada ise (daha) korkunç bir azap bekler onları.”
Esed ayetleri من خلاف ibaresini şu şekilde anlamaktadır. Çoğu zaman klasik Arapça’da ‘ birinin elini ve ayağını kesmek’ deyimi, ‘birinin gözünü yok etmek’ ile eş anlamlıdır ve burada da muhtemelen bu anlam da kullanılmıştır. Alternatif olarak hem fiziksel hem de mecazi anlamda ‘mefluç / kötürüm hale getirilme”yi gösteriyor olabilir. Tıpkı “asılma” ibaresinin “işkenceyle / azap çektirilerek öldürülme’ anlamında (mecazi) kullanımındaki gibi ‘min hılaf’ deyimi -ki genellikle ‘çapraz olarak’ şeklinde çevrilir – ‘haleftuhû’ (onunla anlaşmazlığa düştü yahut ona muhalefet etti veya ona aykırı şekilde davrandı) fiilinden türetilmiştir. Sonuç olarak ‘min hilaf’ın öncelikli anlamı ‘döneklikleri’ veya ‘sapkınlıkları yüzünden’ demektir. [9]
Klasik müfessirlerin çoğunluğu, bunu bir şeri hükmü olarak değerlendirir ve bu nedenle şöyle yorumlarlar ‘ Allah’a ve Elçisine savaş açan ve yeryüzünde fesadı yayanların cezası, onların öldürülmeleri, yahut asılmaları, yahut ellerinin ve ayaklarının çapraz olarak kesilmesi yahut yeryüzünden sürülmeleri olacaktır. Bu, onların bu dünyadaki zilletleridir. Ancak metin aşağıdaki sebeplerle, bu yorumu teyid etmemektedir.
Bu cümlede geçen dört edilgen fiil-öldürülme, asılma, kesilme ve sürülme – geniş zaman kipindedirler ve bu şekilde gelecek zaman veya emir halini ifade etmezler.
Yukettelû formu, sadece ‘onlar öldürülüyor’ yahut (müfessirlerin yaptığı gibi) ‘onlar öldürülecek’ anlamlarını ifade etmez; tersine – Arap gramerinin temel bir kuralı gereğince ‘Onların büyük bir kısmı öldürülüyor’ anlamını gösterir; aynı şey yusellebû (pek çoğu asılıyor ) ve tukatta’a (büyük kısmının kesilmesi) fiilleri içinde geçerlidir. Şimdi eğer bunların ‘emredilmiş cezalar’ olduğuna inanırsak bu, ‘Allah’a ve peygamber ne savaş açanlar’ın tamamının değil – büyük kısmının bu şekilde cezalandırılması gerektiğini gösterir. Ancak bu, İlahi Kanun Koyucuya atfedilemeyecek olan bir keyfîlik varsayımıdır. Ayrıca, eğer ‘Allah’a ve peygamberine savaş açan’ taraf, yalnızca bir kişiyi yahut birkaç kişiyi kapsıyorsa ‘büyük kısmı’ emri ona veya onlara nasıl uygulanabilir?
Dahası yukarıdaki ayet şer’î bir hüküm olarak alınacaksa, ‘Onlar yer yüzünden sürüleceklerdir’ ibaresinin anlamı ne olabilir? Bu nokta gerçekten müfessirleri büyük ölçüde şaşırtmıştır. Onların bir kısmı, mütecavizlerin ‘(İslam) topraklarından çıkarılmaları’ gerektiğini düşünmüşlerdir. Ama Kur’an’da ‘yer yüzü’ (arz) teriminin böyle sınırlı bir anlamda kullanıldığının örneği yoktur. Diğerleri de, suçluların, ‘yer yüzünden çıkarılmaları’, anlamına gelecek bir yer altı zindanına hapsedilmeleri gerektiği görüşündedirler.
Son olarak ve yukarıdaki ayetin bir ‘şer’i emir’ şeklinde yorumlanmasına karşı en güçlü itiraz olarak – Kur’an, kitlesel asılmaya ve kitlesel imhaya işaret eden tamamen aynı ifadeleri (ama bu defa geleceğe yönelik kesin bir niyet ile) Firavun’un ağzından müminlere karşı bir tehdit olarak nakleder. [10] Firavun, Kur’an’da her zaman kötülüğün ve Allah’ı inkarın tipik örneği olarak tanımlandığından, aynı Kur’an’ın başka yerde “Allah’ın düşmanı” olarak vasıflandırdığı bir kişiye izafe ettiği ifadelerin aynısı ile bir ilahi kanunu yürürlüğe koyması düşünülmez.
Kısaca müfessirlerin yukarıdaki ayeti ‘şer’î bir hüküm’ olarak yorumlama gayretleri bunu iddia eden isimler ne kadar büyük / saygın olursa olsun, kesinlikle reddedilmelidir. Diğer taraftan ayeti – okunması gerektiği gibi – geniş zaman kipinde okursak gerçekten ikna edici bir yorum hemen kendini ortaya koyar. Çünkü bu şekilde okunduğunda ayet hemen bir durum tespiti olarak kendini gösterir.- ‘Allah’a karşı savaş açanlar’ın hak ettikleri cezanın kaçınılmazlığının bir ifadesi; onların ahlakî yükümlülüklere düşmanlıkları, bütün dinî/manevî değerlerini kaybetmelerine yol açar; sonuçta düştükleri uyumsuzluk ve sapıklık aralarında dünyevi kazanç ve güç uğruna hiç bitmeyen bir çatışmayı teşvik eder, bir birlerinden çok sayıda insan öldürürler ve birbirlerine büyük ölçüde işkence eder ve sakat bırakırlar ve sonuçta bütün bir toplum silinip gider veya Kur’an’ın belirttiği gibi ‘yer yüzünden sürülürler.’ Sadece bu yorum, ayette geçen bütün ifadeleri tam anlamıyla dikkate almaktadır.Böylece aşırı şiddet fiilleriyle bağlantılı ‘büyük kısmı’ kaydı ‘yeryüzünde sürülme’ ve bu dehşetin ‘Allah düşmanı’ firavun tarafından kullanılan terimler dışarıda kalır.” [11]

B. Değerlendirme

İslam Hukuku eserlerinde ‘hirabe’ başlığı altında ele alınan bu konu ihtilafsız olarak dört mezheb tarafından bir ceza olarak görülmüş; öldürülme, asılma, kesilme ve sürülmenin –öldürme, yaralama, malı telef- bağlamında söz konusu cezaların birlikteliği ise tartışılmıştır. [12]
Muhammed Esed من خلاف’tan kasdın ‘onları gücünün yok edilmesi’ dir derken, bir açık kapı bırakarak ‘muhtemelen’ bu anlamdadır demektedir. Aynı zamanda Kur’an-ı Kerim’de dört yerde geçen [13] bu ifadeler(min hilaf) kullanıldıkları yerlerdeki anlam bütünlüğü düşünüldüğünde, gücün yok edilmesinden veya döneklik manasından ziyade uygulanan ibret verici bir ceza olduğu ortaya çıkar.Aynı zamanda من خلاف sözcüğü, söz konusu ayette gramer olarak da kendisinden önceki ‘eller ve ayaklar’ ifadesinin halidir [14]. Dolayısıyla ayet, ellerin ve ayakların çapraz olarak kesilmesi manasına gelir ki burada mecazi bir anlam bulunma ihtimali ortadan kalkar.
Esed: Aynı surenin 38. ayetindeki ‘hırsızlık edenlerin ellerinin kesilmesi’ [15] konusunu, buradaki gibi ‘güçlerini yok edilmesi veya fiziksel ve mecazi anlamda onların felç edilmesi’ şeklinde anlamamış, onun ifadesiyle ‘Kur’an, hırsızlığa karşı caydırıcı bir ceza olarak şiddetli el kesme hükmünü getirmiştir. Bu durum İslam’ın öngördüğü kapsamlı bir sosyal güvenlik programının gereğidir. [16] Burada Esed’in çelişkili durumu ortaya çıkmaktadır.
Esed öldürülme, asılma, kesilme ve sürülme fiillerinin edilgen yapılarıyla emir halini ifade edemeyeceklerini söyler.Ancak emir hali, sadece emir kipi veya emir lamı bulunan mudari kipiyle yapılmaz.Aynı zamanda emir, kendisinden ihbar kasdedilmeyen haber cümleleri [17] ve değişik uslûb ve tabirlerle de yapılır. Bu bilgi bütün fıkıh metodolojisi eserleri de mevcuttur. [18]
Yine Esed, tef’il formunda kullanılan öldürülme, asılma, kesilme ve sürülme kelimelerinin, formun kendisinden kaynaklanan bir nüansla hepsinin değil büyük kısmını bu şekilde cezalandırılacağını, söylüyor.
Ancak tef’il formu ‘işin kendisinde, bir ziyadelik, kesinlik, çokluk, sertlik ve katılık’ [19] ifade eder. Yani bu fiillerin işin şeklinin katiliğini ortaya koyar ki söz konusu cezaların faillerin tümüne uygulanmasını gerektirir.
Esed, Kur’an’da ‘yer yüzü’ (arz) terimini sınırlı bir anlamda kullanıldığının örneği yoktur der. Ancak arz kelimesi Kur’an’da hem tüm yeryüzü hem de sınırlı olan anlamlarında kullanılmaktadır. Mesela Maide suresinin 21 ayetine Esed şöyle meal vermektedir. “Ey halkım Allah’ın size vaad ettiği kutsal topraklara (arz) girin. Burada “Ard-ı mukaddes” İbaresi her halde tüm yer yüzü anlamında değil, sınırlı bir kara parçası manasındadır.
Sonuç olarak şunu diyebiliriz. Esed’in gerekçeleri değerlendirildiğinde yorumlarının bir çok açıdan reddedilebileceği gerçeği ortaya çıkar.

3. ZİNA
A. Esed’in Yaklaşımı ve Gerekçeleri

“Zina eden kadın ve erkeğin her birine yüz değnek vurun ve eğer Allah’a ve Ahiret Günü’ne inanıyorsanız, onlara karşı duyduğunuz acıma , sizi Allah’ın bu yasasını uygulamaktan alıkoyması;Ve inananlardan bir topluluk da onların bu cezalandırılmalarına şahit olsun.” (Nur 24/2)
Esed zina kelimesini şu şekilde tahlil eder: ‘Zina; bir birleriyle evli olmayan bir erkekle bir kadın arasında, bunların her biri bir başkasıyla evli olsun ya da olmasın, ihtiyari olarak gerçekleştirilen cinsi münasebet demektir. Bu sebeple Batı dillerinin çoğunda bu konudaki adlandırmanın tersine, Arapça’da evli bir erkeğin başka bir kadınla ya da evli bir kadının kocasından başka bir erkekle cinsî münasebette bulunmasıyla (adultery) bekar cinsler arasındaki cinsî münasebet (fornication) arasında adlandırmada bir fark yoktur. Yani her İki suç da zina olarak adlandırılmaktadır.’ [20] Dolayısıyla Esed zinakarın evli veya bekar olması arasında bir fark görmez
Yine ona göre, bu cezanın uygulanmasına tanık olacakların sayısı kasden belirsiz olarak bırakılmıştır. Böylece “Seyirlik bir tören”e dönüştürülmesinin de lüzumlu olmadığına işaret edilmiştir. [21]

B-Değerlendirme

Esed, evli veya bekar olmak arasında ‘zina’ kelimesini karşılaması açısından bir fark olmadığını iddia ederek Recm cezasını temelden kabul etmeme yoluna gitmektedir.
Halbuki Recm cezası hz. Peygamber (as) tarafından yahudi ve müslüman ayırımı yapılmaksızın, uygulanmıştır [22]. Bu konuda sahih hadisler mevcut olup,dört mezhep uleması arasında recmin olup olmaması konusunda her hangi bir ihtilaf söz konusu değildir. [23]

II.Kadın Ve Aileye İlişkin Yorumları
1. Kadınların Örtünmesi

M. Esed’in Yaklaşımı ve Gerekçeleri
“İnanan kadınlara söyle onlar da gözlerini bakılması yasak olandan çevirsinler; iffetlerini korusunlar; (örfen) görünmesinden sakınca olmayan yerleri dışında, cazibe ve güzelliklerini açığa vurmasınlar, ve bunun için baş örtülerini yakalarının üstüne salsınlar...” (Nur 24/31).
Esed, ayete bu şekilde mana verdikten sonra şu açıklamalar da bulunur: İslam Hukukunun geleneksel temsilcileri ‘görünmesinde (örfen) sakınca olmayan’ ifadesinin tanımını her ne kadar kadının yüzü, elleri ve ayaklarıyla sınırlı tutma eğilimini göstermişler- hatta sınırlamaya bazen daha da ileri götürmüşler – ise de الا ما ظهر منها ‘nın anlamı bizce çok daha geniştir; nitekim, kullanılan ifadedeki kasdÎ belirsizlik (yahut çok anlamlılık) da bu hususta, insanın ahlaki ve toplumsal gelişiminin gereği olarak ortaya çıkan zamana bağımlı değişikliklerin göz önünde bulundurulduğunu göstermektedir. Yukarıda, aynı kelimelerle hem erkeklere ve hem de kadınlara ulaştırılmak istenen mesajın özü, onların ‘haramdan gözlerini çevirmeleri ve iffetlerini korumaları’ noktasında düğümlenmektedir; kişinin yaşadığı çağda, Kur’an’ın toplumsal ahlak konusunda getirdiği ilkeleri göz önünde tutarak dış görünüşünde, giyim kuşamında göstermek zorunda olduğu dikkatin sınırlarını da bu ölçü belirlemektedir. [24]

B-Değerlendirme

Esed’in burada geleneksel temsilciler diye isimlendirdiği dört büyük mezhep uleması bu ifadeyi (illa ma zahara minha) kadının ‘yüzü ,elleri ve ayakları’ olarak anlamıştır [25]. Aynı zamanda ulema fitneye sebebiyet verme durumuna göre söz konusu uzuvların da görünüp görünmemesini tartışmıştır [26].
Fitneye sebebiyet konusu zamana bağlı bir durum ve dolayısıyla örfün belirleyebileceği bir mevzu olarak aka gelebilir. Ne varki , burada örfün söz sahibi olabileceği alan “yüz-el-ayak”la sınırlıdır. Yoksa Esed’in iddia ettiği gibi (illa ma zahara minha) ifadesi zamana bağlı değişikliklerin avret mahallini tespitte söz sahibi olacağı, insanın ahlaki ve toplumsal gelişmişliğiyle ilgili bir durum değildir. Esed’in yaptığı değerlendirme zihinlere şu soruyu da beraberinde getirmektedir. Acaba Hz.Peygamber (sa) dönemi dahil olmak üzere günümüze kadar gelinen çizgide müslümanlar ahlaki bir gelişimi tamamlama sürecinde başarılı olmadılar mı? Güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim diyen bir peygamber ahlâk toplumunu oluşturamadı mı? Ahkam ayetlerinin itikat ahlâk ve beşeri münasebetlerdeki temel ilke ve prensipleri belirleyen ayetlerden sonra inzali, Mekke döneminin Medine döneminden önce yaşanması zihnen ve kalben yetişmiş olan topluma ahkamın uygulanışını göstermiyor mu?
Konuyu Nihat Dalgın’ın şu yorumuyla bitirmek istiyorum ‘Böyle bir yorum (örfün/ahlakın bunun belirlemesi) hem ayetteki lafızların manalarına aykırı düşmekte hem de örtünme istisnasından sonra, özellikle vurgulanan ‘baş örtülerini yakalarının üzerine sarkıtsınlar’ emri ile çelişmektedir. Bu göz ardı edilen nokta, ayetin baş örtüsü kullanma alışkanlığı bulunan bir topluma hitap ederek mevcut olan örfü tashih edip başörtüsünü kullanmada bir takım değişiklikler getirdiğidir. Bu yön göz ardı edilerek örtünme emrinin istisnasının kapsamını, örfün /ahlakın kabulü ile paralel görmek ciddi çelişkidir.’ [27]

2. Zina Edenlerin Evlenme Durumu

M. Esed’in Yaklaşımı ve Gerekçeleri
“(Onların her ikisi de eşit derecede suçludur.) Zina yapan erek ancak zina yapan bir kadınla – yani (kendini cinsel arzularını) tanrılaştıran bir kadınla – birleşir.Zina yapan kadın da ancak zina yapan bir erkekle – yani, (kendi cinsel arzularını) tanrılaştıran erkekle- birleşir. Bu (birleşme) müminlere yasak edilmiştir.” (Nur 24/ 3)
O, ayetle ilgili şu şekilde açıklamalarda bulunur.Müfessirlerden bazıları bu pasajı bir buyruk olarak ele almakta ve şöyle anlamlandırmaktadırlar: ‘Zina yapan erkek zina yapan bir kadından ya da müşrik bir kadından başkasıyla evlenmesin.Zina yapan kadın da zina yapan bir erkekten ya da bir müşrikten başkasıyla evlenmesin/evlenmeyecektir.’ Ne var ki bu yoruma birkaç bakımdan itiraz edilebilir.
Birincisi; Kur’an, en ağır günahı da işlemiş olsa, bir müminin, terimin en küçültücü ve Allah’a başkaldırmayı temsil eden anlamıyla, inanmayan biriyle evlenmesine hiçbir zaman iyi gözle bakmamaktadır.
İkincisi; İslam Hukukunun temel ilkelerinden birine göre, işlenen suçun faili suça uyan şer’î cezayı (zina için yüz değnek) bir kere çektikten sonra toplum açısından artık yapılması gereken yapılmış ve hukukî müdahalenin konusu kalmamış demektir.
Son olarak da yukarıdaki ifadenin kuruluşu, bu ifadeyle bir vak’anın dile getirilmek istendiğini gösterir yöndedir. Ve dolayısıyla dile getirilen husus bir emir olarak anlaşılamaz.
Öte yandan zina gayri meşru bir cinsî birleşme olduğunu göre, yukarıdaki pasajda iki kere geçen ‘yenkihu’ fiili spesifik anlamıyla ‘evlenir’ anlamında değil, fakat hem meşru, hem de gayri meşru cinsî birleşmeyi içine almak üzere genel anlamıyla yani ‘(biriyle) birleşir’ anlamıyla anlaşılmalıdır. [28]

B-Değerlendirme

Esed, nesih konusunu kabul etmediği için [29] önce ayetteki ‘müşrik’ kelimesini tevil eder, daha sonra ise bunun bir durum tespiti olduğunu iddia eder.
Ancak bu ayet aynı sürenin 32.ayetiyle neshedilmiştir. [30] Bu konuda dört mezhep ulemasının müslüman kadının sadece müslüman erkekle evlenebileceğini, müslüman erkeğin de müslüman ve ehli kitap kadınla evlenebileceği, müslüman ile müşrik arasında hiçbir şekilde evlenmenin mümkün olamayacağı konusunda ittifakı vardır. [31]

3. Çoçuğun Emzirilmesi Durumu

A. M. Esedin Yaklaşımı ve Gerekçeleri
Esed Bakara 2/ 233. ayetindeki :
‘Sellemehu’ ibaresini ‘onun emniyetini sağladı’ şeklinde anlamış ve ayete şu şekilde mana vermiştir.
“Ve (boşanmış) anneler, eğer emzirme müddetini tamamlamak istiyorlarsa, çocuklarına iki tam yıl bakabilirler; onların yeme – içme ve giyinmelerini uygun şekilde temin etmek, çocuğun babasına düşer. Hiç kimse, taşıyabileceğinden daha fazlasıyla yüküm tutulmaz: Ne anneye çocuğundan dolayı eziyet çektirilsin, ne de çocuğundan dolayı babasına. Ve (babanın) mirasçısına da aynı görev düşer. Ve eğer (anne – baba) her ikisi (anne ile çocuğun) ayrılmasına karşılıklı rıza ve danışma ile karar verirlerse (bundan dolayı) onlara bir günah yoktur. Ve eğer çocuğunuzu süt annelere emanet etmeye karar verirseniz, teslim edeceğiniz çocuğun emniyetini uygun bir şekilde sağlamanız şartıyla size bir günah yüklenmez. Ama, Allah’a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun ve bilin ki Allah tüm yaptıklarınızı görür” (Bakara 2/ 233)
Lafzen ‘teslim ettiğinizin meşru surette emniyetini sağlamanız şartıyla’ (yahut, verdiğinizi meşru surette teslim etmeniz şartıyla) ‘Sellemehu’ fiilinin hem ‘onu teslim etti’ hem de ‘onun emniyetini sağladı’ anlamına gelebileceği açık olduğundan, ikinci anlam (ki esas anlamıdır) bu bağlamda bana daha tercihe şayan görünmektedir.Çünkü, çocuğun gelecekteki emniyetini ve huzurunu sağlama zorunluluğuna işaret etmektedir. Sellemtum fiilini ‘teslim etmek’ olarak anlayan müfessirler, ‘iza sellemtum mâ âteytum bi’l ma’ruf’ ibaresini ‘anlaştığınız (süt annenin ücretini) meşru şekilde vermeniz şartıyla’ şeklinde yorumlarlar ki bana göre, bu yorum, yukarıdaki buyruğun kapsamını gereksiz yere sınırlamaktadır. [32]

B-Değerlendirme

Bu ayeti dört mezhep uleması ‘ çocuklarınızı süt anneye emzirtmek isterseniz, örfe uygun olarak belirlediğiniz ücreti güzelce teslim etmek şartıyla , bunu yapmanızda bir günah yoktur.’ [33] şeklinde anlamıştır. M.Esed ise bunu çocuğun emniyetini sağlamak şeklinde anlamıştır. Ayetteki bütünlük göz önüne alındığında ayette, örf kelimesinin geçmesi burada ücretin örfe göre tespit edileceği gerçeğini ortaya koyar.
Sonuç olarak süt anneye verilecek çocuğun emniyetini sağlama mutlaka anne babaya ait bir görevdir. Ancak bu ayette ücretten bahsedilerek bu ücretin örfe göre tespiti getirilmiştir.Bundan da anlaşılacağı üzere ayet süt anneye verilecek ücreti düzenlemiştir.Dolayısıyla söz konusu ayet çocuğun emniyetini sağlamak konusuyla ilgili değildir.
Esed’in gerekçelerini değerlendirdiğimizde O’nun bazı dil bilimsel dayanaklarla yola çıktığını gördük Ancak onun getirdiği deliller, Kuran – sünnet bütünlüğüyle değerlendirdiğinde O’nun vardığı sonuçlara varmanın hiçde kolay olmadığını gördük.
Dışımızda oluşan, günümüz dünyasının bazı gerçekleriyle Kur’an-ı Kerim’in bazı buyrukları çatışıyor gibi görünüyorsa “gerçeklerimiz penceresinden Kur’an’a bakmak yerine, Kur’an penceresinden gerçeklerimize bakmalı” böylece olgu ve olayları olması gerektiği şekliyle anlama fırsatını yakalamış, yeni nesillere evrensel ilahi mesajın temel ilke ve prensipleri verilmiş olur.
Esed’in varmak istediği sonucun bu olduğu ve zaten ilahi mesajın temel hedefinin de okunduğunda yeni nazil oluyormuşçasına kişileri etkileyecek, düşünmeye sevk edecek bir üslupla, dünya ve ahiret mutluluğunun sağlamak olduğu, açıktır.
Kur’an’ı en iyi anlayarak onu en iyi yaşayan Allah (cc.) son peygamber Hz. Muhammed (sa)’me sonsuz salat ve selam olsun.


Bibliyografya:

- Behuti, Mansur b. Yunus el-Hanbeli (ö.1051), Keşşâfu’l-Kın’a an Metni’l–İknâ’, Beyrut, 1983, I-V
- Buhari, Ebu Abdillah Muhammed b. İsmail (ö.256. h), el-Camim’s-Sahih (I- VIII. C.) Çağrı Yay. İst. 1981
- Cassâs, Ebu Bekr Ahmed b. Ali, (ö.370), Ahkâmu’l-Kur’an,Beyrut,1985, I-III
- Çalışkan İsmail, ‘Çağdaş Bir Müfessir ve Düşünür Olarak Muhammed Esed’,C.Ü.İ.F.D. s.(419-435), Sayı:2 Sivas 1998
- Çelik ,Hüseyin Avni,Mebadiû i’lmi’s-Sarf(fotokopi)
- Dalgın ,Nihat, Gündemdeki Tartışmalı Dini Konular, Samsun, 2003
- Ebu’l Beku Abdullah b. Hüseyyin b. Abdullah el-Akberi (ö.616) – İ’rab’ul-Kur’an (1-2) F. Baskı, Mısır, 1961.
- Esed, Muhammed (ö.1992) Kuran Mesajı (Meal - Tefsir) (trc. Cahit Koytak, Ahmet Ertürk) işaret yay. İst. 2001
- İbnü’l-Hümâm,Kemâlüddin Muhammed (ö.861), Fethu’l-Kadir, Kahire, 1319, I-IX
- İbn Kudâme, Ebu Muhammed Abdullah(ö.620), el-Muğnî , Beyrut, 1973, I-IV
- İbn Rüşd, Ebü’l-Velid Muhammed el- Hafid (ö.595), Bidâyetü’l-müctehid, İstanbul,1985, I-II
- İbnü’l-Arabî, Ebû Bekir Muhammed (ö.543) Ahkâmu’l-Kur’ân, Kahire,1974, I-IV
- İslamoğlu Mustafa, ‘Muhammed Esed ve Meali’, Yeni Şafak Gazetesi, 24.02.2003 tarihli nüshası
- Kasânî, Ebu Bekir Alâüddin b. Mes’ûd (ö.587), Bedâi’u’s-Sanâî’, Kahire,1990, I-VII
- Komisyon, İslamda Kılık Kıyafet ve Örtünme , ist, 1991
- Muhammed Fuat Abdulbaki, el-Mu”cemu’l Mufehres li el fazi’l Kur’an-ı Kerim, Daru’l Fikr, 4. Baskı Lübnan, 1994
- Müslim, Ebu Heseyn b. Haccac el el-Kuşeyri (ö.261. h.) el- Camiu’s Sahih (I-V) Mısır, 1955
- Razi, Ebu Bekr Abdulkadir (ö.666) Muhtar’s- Sıhah, Müessetü’r- Risale, Beyrut, 1954
- Serahsî, Ebubekir Muhammed b. Ahmed b. Ebi sehl (ö.483), el-Mebsut, Beyrut, 2001 ,I-XXX
- Şafiî, Muhammed b. İdris b. Abbas (ö.204), el-Üm, Beyrut, 1990,I-VII
- Şirâzi, Ebu İshâk Cemâlüddin İbrahim b. Ali b. Yusuf (ö.467), el-Mühezzeb fi Fıkhi’l-İmâm eş-Şâfii , Daru’l-fikir , Tarihsiz ve Yersiz.,I-II
- Yıldırım Suat, ‘Muhammed Esed’in Kur’an Mesajı Adlı Tefsiri Hakkında’ Yeni Ümit Dergisi ,Yıl:5(2002), Sayı:58,s.(5-11)
- Zeydan, Abdulkerim, el-Veciz fi Usul’il fıkıh, Müessesetü’r – Risale 7. Baskı Lübnan, 2000.

Dipnotlar:
[1] Yıldırım Suat, ‘Muhammed Esed’in Kur’an Mesajı Adlı Tefsiri Hakkında’ Yeni Ümit Dergisi ,Yıl:2002, s.9
[2] Çalışkan İsmail, ‘Çağdaş Bir Müfessir ve Düşünür Olarak Muhammed Esed’,C.Ü.İ.F.D. Sayı:2, s. 425

[3] Kur’an Mesajı,Önsöz s.22

Yayınlandığı Kaynak :
Yayınlandığı Dergi : Tarihi Osmani Encümeni Mecmuası
Sanal Dergi :
Makale Linki :
Otel Tekstili antalya escort sakarya escort mersin escort gaziantep escort diyarbakir escort manisa escort bursa escort kayseri escort tekirdağ escort ankara escort adana escort ad?yaman escort afyon escort> ağrı escort ayd?n escort balıkesir escort çanakkale escort çorum escort denizli escort elaz?? escort erzurum escort eskişehir escort hatay escort istanbul escort izmir escort kocaeli escort konya escort kütahya escort malatya escort mardin escort muğla escort ordu escort samsun escort sivas escort tokat escort trabzon escort urfa escort van escort zonguldak escort batman escort şırnak escort osmaniye escort giresun escort ?sparta escort aksaray escort yozgat escort edirne escort düzce escort kastamonu escort uşak escort niğde escort rize escort amasya escort bolu escort alanya escort buca escort bornova escort izmit escort gebze escort fethiye escort bodrum escort manavgat escort alsancak escort kızılay escort eryaman escort sincan escort çorlu escort adana escort