Hit (4093) M-53

Muhammed Esed ve Meali (V)

Yazar Adı : İlim Dalı : Tefsir
Konusu : Dili : Türkçe
Özelliği : Makale Türü : Kitap Eleştirisi
Ekleyen : Nurgül Çepni/2009-06-22 Güncelleyen : /0000-00-00
Muhammed Esed ve Meali (V)

Anlam, kaynağından çıkıp hedefine doğru ilerlerken, bazen "yol kazası" geçirir. Kimi zaman anlam yuvarlandıkça büyüyen bir kar topu gibi "genişler". Kimi zaman da güneşe maruz kalmış bir kar topu gibi "daralır". Anlamın hedefe doğru giderken yolda başına her iki kazadan hangisi gelmiş olursa olsun, bu bir "anlam kayması"dır.

Eğer biz anlamın kabı olan "lafzı", bu kabın muhtevası olan "mânânın" amacı değil de aracı olarak görüyorsak, bu durumda bize düşen, bu kabın ilk muhteviyatını orijinal haliyle tesbit etmektir. Zaten tefsir ilminin üzerinde yükseldiği sütunlardan biri de budur.

Heidegger'in dediği gibi "ağzını açan anlaşılmak ister". Vahiy, "hem kendi içinde açık ve anlaşılır, hem de dışındaki 'eşyayı' açıklayan ve anlaşılır kılan" (mubîn) bir mesajdır. Her mesaj bir anlam taşır. Mesaj sahibinin meramını doğru anlamak, muhatabın ilk görevidir. Hatibi doğru anlamanın ilk şartı da, onun hitabının orijinal anlamına ulaşmakla olur.

İlahi vahiy insanoğlunun algı seviyesine, beşer dili sayesinde "indirilmiştir". Kur'an vahyi için bu dil Arapça'dır. Vahiy, aşkın hakikatleri içkin lafızlardan oluşan Arapça'nın içine yerleştirirken üç tür tasarrufta bulunmuştur:

1. Cahiliyye Arabı'nın kullandığı bazı kelimelerin içeriğini tamamen boşaltıp yeniden doldurmuştur: Vahyin ıstılahlaştırdığı "kafir", "münafık", "hanif", "İslam" ve "takva" kelimeleri ilk elde buna verilebilecek örneklerdir.

2. Kısmen boşaltıp doldurmuştur: İbn Faris'in de açıkladığı gibi gerçek birçok anlamlı terim olan "salat" kelimesi, yine "haşyet", "havf", "kalb", "ruku", "sucud" gibi.

3. Aynen almıştır: Istılah niteliği taşımayan yüzlerce kelime buna örnek gösterilebilir.

Gelelim Esed'in bu konudaki yaklaşımına.

Esed, bazı Kur'ani ıstılahların içini açarak özgün bir tarz geliştirir. Mesela "İslam: insanın Allah'a teslim olması", "muslim: kendini Allah'a teslim eden kişi", "takva: sorumluluk bilinci duyma" (Bu anlamı Esed'e maletmek hatalıdır. Ondan önce T. İzutsu kullanmıştır, muhtemelen Esed'le eş zamanlı fakat birbirinden bağımsız olarak Fazlur Rahman da kullanmıştır), "kafirler: hakikati inkar edenler", "kitab: ilahi kelam", "ehl-i kitab: geçmiş vahyin izleyicileri", "nefs: insan kişiliği", "ğayb: insan idrakini aşan olgular", "cihad: üstün çaba göstermek", "zekat: arındırıcı mali yükümlülük" vb. gibi...

Bunun nedenlerinden biri, mealin İslam'a yabancı bir hedef kitle için hazırlanmış olmasıdır. İngilizce çevirinin muhatabı tabiatıyla İngilizce konuşan/bilen dünyadır. Fakat tek sebebi bu mudur? Yedi göbek nesli Müslüman olan dünyanın böyle bir yönteme ihtiyacı yok mudur? Hatta İngilizler'den daha fazla ihtiyacı yok mudur?

Bırakınız cahilini, belli bir seviyenin üstündeki birinin tasavvurunda "İslam" ve "müslim" kelimelerinin karşılığını vahyin ilk muhataplarının tasavvurundaki karşılıklarla karşılaştırın bakalım? "İslam" günümüz Müslümanı'nın tasavvurunda "dinlerden bir dinin adı" olarak yer almaktadır. Oysa Kur'an'da bir "hal/duruş/tarz/tavır/yaşam biçimi" olarak yer alır ve Hz. Peygamber ve ashabı da bunu böyle anlar. Yine, "dinlerden bir din olan İslam'a mensubiyet ismi" hüviyetini kazanan "müslim" Kur'an'da, insanlığın değişmez yüce değerlerine mensubiyetin tüm zamanlardaki ve mekanlardaki ismidir. Onun içindir ki, Kur'an'a göre Hz. İbrahim, Hz. Musa, ona inanan sihirbazlar hep "Müslüman'dır".

Bugünün Müslümanı'nın zihnindeki "cihad" kavramı, Kur'an'ın "kıtal" sözcüğüne indirgenmiştir. "Şehid/şehadet" kavramları, anlam kaymasına uğramıştır. Kur'anî "nefs" sözcüğü, semantik bir başkalaşım geçirmiştir. Takva... İslami jargona aşina olanlar "takvalı adam" derken çokluk "zühd"ü kastederler. Bu insanın "takva"nın Kur'anî anlamını bildiği söylenebilir mi?

Dahası da var: "Allah ve melekleri nebiye salat ederler" (33.56) ibaresini "salavat okurlar" diye, "li yetefakkahû"yu "fıkıh tahsil etsinler" (9.122) diye çevirenler olmamış mıdır? Hangi "fıkıh"? Usulü en az 150-200 yıl sonra yazılan "fıkıh ilmi" mi? Bunun önüne geçmek için Esed'in yönteminden başka çıkış yolu mu var?

Zümrevi anlayışlar çerçevesinde kalsa da, Kur'anî terimlerin anlamların kısmen ya da tamamen kaydırıldığının, kimi zaman sıradan kelimelerin kavramlaştırıldığının daha garip örnekleri de vardır. Mesela "övülmüş bir konum" anlamına gelen "makam-ı mahmud" sıfat tamlaması, giderek ıstılahlaşarak "Mahmud'un Makamı" noktasına gelinmemiş midir? Sıradan bir zarf olan "ledün" kelimesi "ledün ilmi" gibi Kur'an'ın kastetmediği bir mahiyete bürünmemiş midir? Yıllardan beri pür Kur'anî bir ıstılah olan "millet", ait olduğu inanç sisteminin reddettiği bir tavır olan "ırkçı" veya "ulusçu" zihniyet elinde kirletilmemiş midir?

Aynı kaza hepsi Kur'ânî olan "veli, evliyaullah, kevser, zikr, nesh, nefsu'l-mutmainne" gibi kelime ve terkiplerin başına da gelmiştir.

Bizce Esed, Kur'anî kavramların tarihsel yolculuk sırasında muhatapların zihninde nasıl bir anlam kaymasına uğradığını, ömrünün çoğunu aralarında geçirdiği Müslüman toplumların üzerinde bizzat gözlemlemişti. Bu yönteme İslam'a yabancı toplumlardan daha çok, kendini İslam'ın ve Kur'an'ın varisi sayan Müslüman toplumlar muhtaç gibi görünüyor.

Fakat şu elbette söylenir: Esed, bu yöntemi kullandığı her yerde aynı başarıyı yakalayamamıştır. Bu yöntemin en büyük zaafı da, bağlama göre anlamı farklılaşan ıstılahtaki bu farklılaşmayı gösterememiş olmasıdır. Ayrıca, "zekat, sadaka" gibi daha o zamandan ıstılahlaşmış kelimeleri metinde koruyup dipnot halinde vermesi daha uygun olabilirdi.

Az kaldı. Esed Meali'ne düştüğüm kimi notları sizlerle paylaşıp noktayı koyacağım.

Esed, bazı Kur'ani ıstılahların içini açarak özgün bir tarz geliştirir. Mesela "İslam: insanın Allah'a teslim olması", "muslim: kendini Allah'a teslim eden kişi", "takva: sorumluluk bilinci duyma" (Bu anlamı Esed'e maletmek hatalıdır. Ondan önce T. İzutsu kullanmıştır, muhtemelen Esed'le eş zamanlı fakat birbirinden bağımsız olarak Fazlur Rahman da kullanmıştır), "kafirler: hakikati inkar edenler", "kitab: ilahi kelam", "ehl-i kitab: geçmiş vahyin izleyicileri", "nefs: insan kişiliği", "ğayb: insan idrakini aşan olgular", "cihad: üstün çaba göstermek", "zekat: arındırıcı mali yükümlülük" vb. gibi... Bunun nedenlerinden biri, mealin İslam'a yabancı bir hedef kitle için hazırlanmış olmasıdır. İngilizce çevirinin muhatabı tabiatıyla İngilizce konuşan/bilen dünyadır. Fakat tek sebebi bu mudur? Yedi göbek nesli Müslüman olan dünyanın böyle bir yönteme ihtiyacı yok mudur? Hatta İngilizler'den daha fazla ihtiyacı yok mudur?
Yayınlandığı Kaynak : 2005-09-03
Yayınlandığı Dergi : Tarihi Osmani Encümeni Mecmuası
Sanal Dergi :
Makale Linki : http://www.mustafaislamoglu.com/makaleler.php?Makale_id=697&Kat_id=8
Otel Tekstili antalya escort sakarya escort mersin escort gaziantep escort diyarbakir escort manisa escort bursa escort kayseri escort tekirdağ escort ankara escort adana escort ad?yaman escort afyon escort> ağrı escort ayd?n escort balıkesir escort çanakkale escort çorum escort denizli escort elaz?? escort erzurum escort eskişehir escort hatay escort istanbul escort izmir escort kocaeli escort konya escort kütahya escort malatya escort mardin escort muğla escort ordu escort samsun escort sivas escort tokat escort trabzon escort urfa escort van escort zonguldak escort batman escort şırnak escort osmaniye escort giresun escort ?sparta escort aksaray escort yozgat escort edirne escort düzce escort kastamonu escort uşak escort niğde escort rize escort amasya escort bolu escort alanya escort buca escort bornova escort izmit escort gebze escort fethiye escort bodrum escort manavgat escort alsancak escort kızılay escort eryaman escort sincan escort çorlu escort adana escort