Hit (612) M-2225

Ehli Sünnet Özel Sayısı Üzerine, On Soruda Ehl-i Sünnet Soruşturmasına Üzerine Cevaplar

Yazar Adı : Hayrettin Karaman İlim Dalı :
Konusu : Dili : Türkçe
Özelliği : Akaid Makale Türü :
Ekleyen : Fıkıh Dersleri/2019-02-03 Güncelleyen : /0000-00-00

 Ehli Sünnet Özel Sayısı Üzerine, On Soruda Ehl-i Sünnet Soruşturmasına Üzerine Cevaplar

SORU 1: Ehl-i Sünnet ve'l Cemaat tabiri ne anlama gelmektedir; kaynaklarda nasıl tanımlanmaktadır ve günümüzde nasıl anlaşılmaktadır? Görebildiğiniz kadarıyla, bu tabirin ilk zamanlardaki kullanımıyla son zamanlardaki kullanımı arasında bir farklılık meydana gelmiş midir yoksa günümüze hiç bir değişikliğe uğramadan mı ulaşmıştır?

     Hayreddin Karaman:
Ehlü's-sünne ve'l-cemâ'a tabiri "Sünnet ve cemaate bağlı olanlar, Sünnet ve cemâat toplumu", demektir. Rasûlullah (s.a.) meşhur bir hadîsinde takvayı, meşru devlet başkanına itaati tavsiye ettikten sonra şöyle buyuruyor: "İçinizden benden sonra yaşayanlar birçok ayrılıklara şahit olacaklardır. Size sünnetimi, hidâyete erdirilmiş, doğru yolu bulmuş halîfelerimin sünnetini (yolunu) tavsiye ederim, ona sımsıkı sarılın, âdeta dişlerinizle tutun, sonradan çıkacak şeylerden sakının, her uydurma bid'at, her bid'at sapıklıktır."  
İşte bu ve benzeri hadîslerde geçen ve "Rasûlullah ile O'nun halîfelerinin islâmı yaşama ve uygulamada takip ettikleri yol " mânasına gelen Sünnet; topluluk ve çoğunluk mânasına gelen "cemâât" ile yanyana getirilerek islâmın gerçek temsilcilerinin unvânı olmuştur. 
Bir başka hadîste, müslümanlann da geçmiş toplumlar gibi yetmiş iki fırkaya ayrılacağı, bunların hepsinin sapıklık içinde oldukları, içlerinden yalnız birinin kurtuluşa erdiği, bunların ise Rasûlullah ile O'nun ashâbının yolunu izleyenlerden ibâret bulunduğu ifade buyurulmuştur. 
Klasik kaynaklarımız "cemâât" tabirini "Rasûlullah ve ashabı ile bunların yolunda olanlar" şeklinde anlamışlardır. Ehl-i sünnet ve camâat tabirinin doğru mânası bu olmakla beraber, bu manaya liyâkat konusunda farklı anlayışlar vardır. Kaderiyye, Cehmiyye ve daha sonra Mutezile mezhebleri ortaya çıkınca (hicrî birinci asır içinde) bunlara karşı olanlar haklı olarak kendilerine ehl-i sünnet ve cemâat demişlerdir. Bakıllânî ile birinci devresini (mütekaddimûn çağını) tamamlayıp Gazzâlî ve Râzî ile ikinci (müteahhirün) devresine girip devam eden kelâm okulu başından beri "inanç sahasını tartışma dışı bırakan ve bu konuda naslara teslim olmayı prensip edinen" âlimler ile bunların tabilerinin reaksiyonlarına maruz kalmıştır. İşte bunlar (selef nakilciler) ve daha sonraki asırlarda bunların yolunu izleyenler (İbn Teymivve vb.kendilerini ehli sünnet ve cemaat ünvanına layık görmüş, diğerlerini de bu yola çağırmışlardır. Buna mukabil Eş ârî'den beri devam eden kelâm okulu mensupları (Eş'arî ve Mâtüridiler) de kendilerini-yine haklı olarak-bu tabire lâyık görmüşlerdir.
--------------------------
SORU 2 :      Ehli Sünnet tabiri hangi ortamda ve nasıl doğmuştur? Bu tabir, ilk kez ne aman ve kimler tarafından kullanılmıştır? Ehli Sünnet» tarihteki ilk temsilcileri kimlerdir?
     Hayreddin Karaman:
     Hicrî birinci asrın içinde önce kaderiyye, cehmiyye ve şia, sonra mutezile zuhur edip toplum içinde ayrılıklar ve Allah'ın sıfatları, kazâ ve kader gibi tartışma dışı bırakılan konular üzerinde tartışmalar başlayınca, bunlara cephe alanlar, birinci soruda geçen hadîslere atfen kendilerine ehli sünnet ve cemâat demişlerdir. Memun'un devlet siyâseti haline getirdiği mutezile kelâmcılığını yasaklayan ve selef yolunun âlimlerine Sünnet'i yayma emrini veren Mütevekkil zamanında ise sünnet ehli yeniden güçlenerek hâkim hale gelmişlerdir. Daha “sonra Eş ari ve maturidi mezheplerine mensup olanlar-mutedil nakilcileri ve selefi de dışarda tutmamak kaydıyle -kendilerine ehli sünnet ve cemaat diyecekler, bu unvan böylece büyük Müslüman  çoğunluğunun anıldığı ve tanındığı isim haline gelecektir.

SORU 3:    Ehl-i Sünnet tabirine neden ihtiyaç duyulmuştur ve bu tabirle çizilen çerçevenin mahiyeti nedir? Yani bu tabirle nelere sahip çıkılmak ve nelerden kaçınılmak istenmektedir?
       
      Hayreddin Karaman:
      Ehl-i sünnet tabiri ile Resûlullah (s.a.), ashabı ve râşid halifelerinin söz ve fiil (uygulama) halinde ortaya koydukları İslâm anlayışına sahip çıkılmış, bunun yozlaştırılması, başka din, felsefe ve akımların tesiri altında bozulması önlenmek istenmiştir.

SORU 4:   Ehl-i Sünnet denildiğinde sadece itikadı bir farklılığa mı, yoksa sadece ameli bir farklılığa mı işaret edilmektedir? Buna göre, itikad yönünden Ehl-i Sünnet dışında görülen ve Bid'at Ehli ya da sapık sayılan bir fırkanın amel yönünden 'Dört Hak Mezhep' arasında gösterilmesi, ya da Ehl-i Sünnet ve'l Cemaat Mezheplerden olmadığı halde 'hak' kabul edilebilecek bir beşinci, bir altıncı mezhebin varlığından sözedilmesi mümkün müdür? Amel bakımından 'Dört Hak Mezhep' diye anılan mezheplerin hepsi de itikad yönünden Ehl-i Sünnet ve'l Cemaat mezheplerden midir?

     Hayreddin Karaman:
     Amel bakımından "dört hak mezheb” diye anılan "hanefî, şafîî, malikî ve hanbelî" mezheblerinin imamları ile mensupları itikadî bakımdan-büyük çoğunluk itibariyle-ehli sünnettirler. İtikadî bakımdan ehli sünnet dışında-mesela Zeydi- oldukları halde, amelî bakımdan bu dört mezhebden birine mensup olanlar da vardır. Şu halde ehl-i sünnet' tabiri, amelî mezhebleri birbirinden ayırmak için değil, itikadî mezhebleri birbirinden - hak olanını olmayanından ayırmak için kullanılan bir tabirdir. 

Amelî bakımdan hak mezheb olarak tanınan dört mezhebden başka sünnî amelî mezhebler vardır. Bunların sayısı ilgili kaynaklarda on beşe (15) kadar çıkarılmaktadır. Ancak zaman içinde tâbileri kalmadığı için ameli mezheblerin sayısı fiilen dörde inmiştir. Diğer hak-amelî mezheblerin içtihadları hususî ve umumî eserlerde mevcuttur, onlardan istifadeyi önleyecek bir durum da yoktur. 

Bk.Aylık Dergi, 70,71


SORU 5 :  Ehl-i Sünnet denildiğinde akla gelen belli-başlı akımlar (fırkalar veya mezhepler) hangileridir? Bu Ehl-i Sünnet mezhepler, Kur'an-ı Kerim dışındaki şer'i delillerde ve fıkhî kaynaklarda (örneğin Hadîs kaynaklarında) ittifak halinde midirler? Değillerse bu durumu kısaca nasıl açıklayabilirsiniz?
    
Hayreddin Karaman:
        Bugun ehl-i sünnet denildiği zaman akla gelen, yahut bu tabirin içine giren mezhebler ''selef mâturidiyye ve eş'ariyve mezhebleridir. Bu üç mezheb islâmın ana kaynaklarını tanıma konusunda ittifak halindedirler. 
Görüş ayrılıkları teferruatla ilgilidir.(sağlam hadisin şartları, hadislerin hangi şartlarla hangi konularda kaynak olduğu, icmâ'nın imkânı vb.)  Ana kaynaklar (aslî deliller) dışında kalan tâli kaynaklar sahasına gelince, burada ehl-i sünnet grupları arasında görüş ayrılıkları vardır; mesela  mesâlih prensibini fıkıhta bir  kaynak olarak tanıyanlar olduğu gibi tanımayanlar da vardır.


SORU 6 : Meseleye bir de bireyler açısından bakacak olursak, bir kimsenin müslüman kabul edilebilmesi için mutlaka Ehl-i Sünnet mi olması gerekmektedir? Ehl-i Sünnet olmadan da müslüman olunabilinir mi, yoksa Ehl-i Sünnet dışında kalanlar kesinlikle sapık ve Bid'at Ehli olarak mı nitelenilir? Bu sapıklık ve Bid'at Ehli olmak küfürde olmak anlamına mı gelmektedir? Bir de şu: Ehl-i Sünnet olduğu halde müslüman kabul edilemiyecek kişiler ya da fırkalar bulunabilir mi?
     
Hayreddin Karaman:
      Meseleye ferdler açısından bakarsak: Müslüman olmak için ehl-i sünnetten olmak şart değildir. Kendilerine ehl-i bid'at denilen mezheblerin çoğunun mensupları müslümandır; çünkü ehl-i sünnet, karşılarındaki mezheblerin tamamını küfürde görmemekte, hattâ bazılarını ehl-i sünnet müslümanlığına oldukça yakın telakki etmektedirler. Meselâ şii-caferi, şii-zeydi olan kimseler -bu mezhebler sünni olmadığı halde- müslümandırlar. Bid’at mezheblerinin bir kısmı küfre düşmüştür. Eğer ferd bunlardan birine mensup ise o zaman onun küfründen bahsedilebilir. Kâfir olmadığı, başka bir tabirle müslüman olduğu halde sünni olmayan kişilerin tamamı bid'at ve dalâlet içindedirler. 

Eğer bir ferd ismen şii veya hârici olduğu halde itikadı içinde ehl-i sünnet prensiplerine aykırı hiçbir unsur yoksa, kendisine bid'at ve sapıklık içinde olduğu söylenemez, yalnızca mezhebinin adını değiştirmesi tavsiye olunur. Kezâ bir ferd ismen sünni olduğu halde itikadı içinde küfür veya sapıklık varsa, ona da "sen hak üzeresin" denilemez, böylesine mezhebinin adını değiştirmesi değil, inanç ve düşüncesini sünni prensiplere uydurması tavsiye olunur.

Bk.Aylık Dergi, 83,84


SORU 7    EKSİK EKSİK EKSİK EKSİK EKSİK EKSİK
    
SORU 8 : Günümüz dünyasında İslami bir yönetime kesin olarak hayır diyen ve her vesileyle karşı çıkan tağuti düzenler, Ehli Sünnet itikadına sahip çıkmakta, daha doğrusu sahip çıkar görenmektedirler. Acaba sizce bu taguti düzenler Ehli Sünnet'in ko. ruyıculuğu rolünü oynamaktan ne ummaktadırlar? Hem sonra niçin bu tağuti düzenler, gösteriş icabı da olsa, İslam'daki başka akımlara değil de Ehli Sünnet anlayı şna sahip çıkıyor görünmektedirler? Bu sahiplenişi, Ehli Sünnet anlayışnın pasifliğine, uzlaşmacılığına yormak doğru olur mu? Buna bağlı olarak, Ehli Sünnet mezheplerde 'İslami Hükümet' anlayışı imandan bir cüz sayılır mı; sayılmazsa, bunu bir noksanlık olduğu ve tağuti düzenlerin Ehli Sünnet'e ilgi duyuyor görünmelerinin buradan kaynaklandığı söylenebilir mi?

     Hayreddin Karaman:
     Ehli Sünnet, İslâm esaslarına karşı çıkan, yahut aykırı davranan ve zulüm yoluna sapan devlet başkanını azlederek yerine uygun olanını getirmenin ümmetin vazifesi olduğunu kabul etmekle beraber, bunun fiilen gerçekleşmesini iki şarta bağlamışlardır: a) Değiştirmeyi yapabilecek güce sahip olmak, b) Fitne çıkması ihtimali bulunmamak, Fitneden maksat iç savaş, müslümanların parçalanıp vuruşmaları, ümmetin varlık ve birliğinin tehlikeye düşmesidir. Eğer böyle bir ihtimal varsa o zaman -ehl-i sünnete göre-sabretmek gerekir. 
Halbuki haricilere göre sabretmek caiz değildir; her hâl ve kârda hurûc âle's-sultan (zalim idareciye başkaldırmak) gereklidir. Eğer bu konudaki mezkûr anlayışı ehl-i sünnetin pasif ve uzlaşmacı olduğu şeklinde yorumlayanlar ve bu sebeple gayri islâmi emellerini gerçekleştirmek için ehli sünneti siyaseten destekleyenler varsa bunlar yanılgı içindedirler. Çünkü ehli sünnetin "sabır"dan maksadı zulme rıza göstermek, çareyi Mehdi'den beklemek değildir; şartlar oluşuncaya kadar beklemek, şartların oluşması için elden geleni yapmaktır; çünkü emr bi'l-ma’rûf ve nehiy ani'l-münker farz-ı kifâyedir, bunun en düşük seviyesi ise muhâlif kalmak, katılmamak, nefret duymaktır. 

Bk.Aylık Dergi, 99,100

SORU 9:  Ehl-i Sünnet anlayışının, tarih içerisinde Ehl-i Sünnet âlimlerce eleştirildiği olmuş mudur hiç, veya sizce bir Ehl-i Sünnet eleştirisi'nden sözetmek mümkün mü» dür? Mümkün değilse, neden mümkün olmadığını, mümkünse, bu eleştirinin hangi noktalardan başlatılabileceğini gerekçeli olarak açıklar mısınız?
  
    
     Hayreddin Karaman:
     Ehl-i sünnet camiasına dahil alimlerin birbirlerini tenkit ettikleri vardır ve oldukça da çoktur. Ancak bu tenkit "şu noktada siz haksızsınız, filan ehl-i bid'at fırkası haklıdır" şeklinde olmamıştır; tenkit kendi prensiplerini vuzuha kavuşturmak, sağlamlaştırmak ve olgunlaştırmakla ilgilidir. Bu arada gerek ehl-i sünnet ve gerekse bazı ehl-i bid’at mezheblerinin mutedil alimleri, zaman içinde teşekkül eden karşılıklı taassubu ve buna dayalı ifratları tenkit etmişlerdir. Meselâ Teftâzânî'nin, Mekâsıd şerhinde, ehl-i beyte karşı ilk Emevîler tarafından yapılan hareketleri takbih etmesi dolaylı bir tenkit ve insaf eseridir.
     Bugün Kelâm ve Mezhebler tarihi ile meşgul olan ciddî alimlerimiz, bid'at mezheblerini bütün halinde reddetmek ve onların eserlerini cüzzamlı gibi görmek yerine, ilim ve insâf ile onların da üzerine eğilmek, Kitâb ve Sünnet ışığında doğrusunu yanlışından ayırmak yoluna girmişlerdir. Bid'at ehline mensup bazı alimlerin de buna benzer davranış ve çalışmaları vardır. Bu usul devam ettiği müddetçe tabanda da yakınlaşmalar ve hakta birleşmeye doğru adımlar gerçekleşebilecektir.

SORU 10 .  Ehl-i Sünnet anlayışının günümüzdeki uygulamasına bakarak, bugün hakkıyla temsil edilip edilmediğine veya gereği gibi anlaşılıp anlaşılmadığına değinir misiniz? Bu bağlamda, Ehl-i Sünnet ve'l Cemaat anlayışının tam anlamıyla kavranabilmesi için hangi kaynaklara başvurulması gerekmektedir? Bu kaynakların tümü de Ehli Sünnet âlimlerince ittifakla kabul edilmiş kaynaklar mıdır?
Aylık Dergi, 108 
     
      Hayreddin Karaman:
      Ehl-i sünnet'in temsilciliğini ilim ve uygulama diye ikiye ayırmak gerekir. Uygulama sâhasında tam temsil râşid halifeler devrinde olmuştur. Ondan sonrası daima eksiktir, kısmîdir.
      İlim sâhasına gelince, son yüzyıl içinde gelişen yeni kelâmcılık hareketi "selef, eski kelâm okulu ve kısmen mutezile" prensip ve metodlarını meczedip asrın ihtiyaçlarına cevap verme yolunu tutmuştur. Bu yoldan yürüyenlere düşen İlmî ve dinî bir görev de bid'at mezhebleri diye anılan mezheblerin âlimleri ile diyaloga girmeleri, ehl-i sünnet ve ehl-i bid'at diye bölünmüş bulunan müslümanlara, "bütünleşmiş bir ümmet" olma yolunu açmaya çalışmalarıdır. Selef metodu, kelâm metodu, felsefe metodu... birer vasıtadır; maksat İlâhî çağrıyı insanlara ulaştırmak, onların gönül ve kafalarını bu çağrıyı kabule hazırlamaktır. Asrın düşünce akımlarına ve metodlarına bakarak, kelâmcıların kendi zamanlarının şartlarında yapmaya çalıştıklarını bugün de yapmak, âlimlerimize düşen bir başka vazifedir. Evvel âhir dâvâ, Allah'a kul olmaktır.

Bk.Aylık Dergi,110 

Yayınlandığı Kaynak :
Yayınlandığı Dergi :
Sanal Dergi :
Makale Linki :
Otel Tekstili antalya escort sakarya escort mersin escort gaziantep escort diyarbakir escort manisa escort bursa escort kayseri escort tekirdağ escort ankara escort adana escort ad?yaman escort afyon escort> ağrı escort ayd?n escort balıkesir escort çanakkale escort çorum escort denizli escort elaz?? escort erzurum escort eskişehir escort hatay escort istanbul escort izmir escort kocaeli escort konya escort kütahya escort malatya escort mardin escort muğla escort ordu escort samsun escort sivas escort tokat escort trabzon escort urfa escort van escort zonguldak escort batman escort şırnak escort osmaniye escort giresun escort ?sparta escort aksaray escort yozgat escort edirne escort düzce escort kastamonu escort uşak escort niğde escort rize escort amasya escort bolu escort alanya escort buca escort bornova escort izmit escort gebze escort fethiye escort bodrum escort manavgat escort alsancak escort kızılay escort eryaman escort sincan escort çorlu escort adana escort