Hit (3976) M-2091

Sosyalizm ve Din Üzerine

Yazar Adı : İlim Dalı : Kelam
Konusu : Dili : Türkçe
Özelliği : Makale Türü :
Ekleyen : Fıkıh Dersleri/2012-04-19 Güncelleyen : /0000-00-00

Sosyalizm ve Din Üzerine

Sosyalistler görüşlerini maddi kavramlara sığınarak yorumlamakta, dindarlar ise görüşlerini ifadede dini kavramları kullanmaktadırlar. Halbuki ortada böyle bir zıtlaşmayı gerektirecek bir sebep yoktur.

Din ile sosyalizmin birbirlerine zıt oldukları bir kanaattir. Ve bu sosyalizmin geçirdiği tarihi sürece bakılırsa dorudur da... Ama biz sosyalizmin esas itibarıyla bu yaygın anlayış ve geçirdiği tarihi süreç bir kenara, daha farklı bir hakikati olduğunu düşünüyoruz. Din ile sosyalizm ve diğer yeni değerler arasındaki sürtüşme esasen sosyalizmle batıda uygulanan hıristiyanlık dini arasındaki çatışmanın bir semeresidir. Diğer dinler bu çatışmada , sonraları ve bilmeden taraf haline gelmişlerdir .

Din ile çağdaş düşüncenin arasında son iki yüzyıldır patlak veren çatışma dindarların yeni gelişmeleri kavrayamamalarından kaynaklanmış, dindarlar olur olmaz her yeni şeye bidat ve sapıklık nitelemesinde bulunmuşlardır. Diğer taraftan da düşünürler büyük bir yanlışa kapılıp dini ,avrupadaki donuk ve statükocu temsilcilerine bakarak yargılamışlar. Bu mukallit , donuk ve düşüncesiz din adamlarıyla savaşacaklarına ,dine ve Allah’a savaş açmışlardır.

Newton’un önemli keşiflerinden sonra modern bilimin ortaya attığı sebep-sonuç teorisi bilim adamlarıyla din adamları arasında problem oluşturmuş. Din adamları bu teorinin Allah’ın kudretinin inkarı manasına geleceğinden hareketle, bu bilimsel keşfi inkar cihetine gitmişlerdir. Yine aynı mantık sebebiyle Darwin’in ortaya attığı Evrim teorisine karşı çıkmışlar ve bu teoriyi mahlukatın Allah’tan bağımsızlığı manasına geleceğini söyleyerek reddetmişlerdir.

Din karşıtları onların bu tavırlarını fırsat bilip, bilim dünyasında benzeri görülmemiş bir karşı hücum başlatmışlardır. Din adına konuşanların sözlerinin ,kendi bilimsel tecrübe ve gözlemleriyle bağdaşmaması ,neticede; bilimsel gözlemlerine dayanarak sebep sonuç kanununu benimseyen bilim adamlarıyla, hayatın evrimle bu noktaya geldiğini öne süren bilim adamlarının dinin hak olduğunu düşünmelerini oldukça zorlaştırmıştır.

Dinin bu yanlış yorumu ve temsili bilimle din arasında yapay bir çatışma meydana gelmesine sebep olmuştur. Halbuki böyle bir çatışmanın önlenilmesi mümkündü. Dinin yanlış yorum ve temsili dedim, zira dinin ne sebep-sonuç kanunuyla ne de evrim teorisiyle müspet ya da menfi bir alakası yoktur. Din alimleri hemen fetvalar vereceklerine, önce bu yeni fikirleri incelemeli, sonra da bu fikirleri kabul etmemizi gerektirecek bilimsel deliller var mı onlara bakmalıydılar!

Sebeplilik ya da evrim teorilerinin Allah’ın varlığı ya da yokluğuyla bir alakaları yoktur. Zira her ikisi de ancak Allah’ın evrendeki fiillerini gerçekleştirme üslubuyla alakalıdır.

Bu nazariyelerin ispat imkanı olsa da doğrulukları ispat edilse, bunlar ancak Allah’ın evrenin işleyişindeki üslubuna birer delil teşkil ederler. Allah’ın evrendeki olayları vasıtalar ve sebepler yaratarak sevk ve idare etmekte olduğunu gösterir. İnsan ve diğer mahlukatı bir anda değil ,peşi sıra yarattığını ifade eder.

Bu söylediklerimizden bizin evrim teorisini desteklediğimiz gibi bir mana çıkarılmamalıdır. Bizce bu teori tamamıyla hatalıdır. Bu reddedişimiz teorinin dinle çelişmesinden dolayı değil, bu teorinin şu ana kadar gerçek bir delil ya da bilimsel keşifle doğruluğunun ispatlanmamış olmasından dolayıdır. Bu nazariye bütünüyle faraziyelere dayanmaktadır.

Din adamları aynı yanlış üslupla Komünizm ve Sosyalizme de cephe almışlardır. Burada komünizm ya da sosyalizm sadece Karl Marx’ın düşüncelerinden ibaret olmadığı, ondan önce bu fikirlerin değişik düşünürlerce seslendirildiği unutulmamalıdır. Avrupa sanayi devrine girince mal ve para belirli çevrelerin ellerinde toplanmaya başlamıştı. Bu gelişme üzerine çok sayıda düşünür üretim vasıtalarının halkın vekili olan devletin idaresine verilmesi gerektiğini savunmaya başladılar. Servet, dolandırıcılık ve yolsuzluk yapılarak birtakım sınıfların ellerinde toplanınca onlar üretim vasıtalarını tamamen kendi menfaatleri doğrultusunda kullanacaklardı... İşte bu sebebe binaen üretim vasıtalarının devletin idaresinde olması gerektiğini öne sürüp, bu fikri yaygınlaştırmaya çalıştılar. Çünkü devlet, sermayenin gerçek sahibi olan milletin vekiliydi. Daha genel bir ifadeyle; üretim vasıtaları toplumsal bir mülktü... Karl Marx (1818-1883) ve Frederic Engels (1820-1895) den önce de büyük sosyalistler gelmiştir. Babeuf (1764-1797), Saint Simon (1760-1825), Fourier (1772-1837), Owen (1771-1858) bunlardan bazılarıdır. Tabiatıyla sermeye çevreleri düşünürlere karşı çıktılar. Ferdi mülkiyetin kutsal olduğuna inanan din adamları da bu düşüncelere çok sert bir muhalefete başladılar.

İktisatçı düşünürler de sanayi devrimi çağında artık barbarlık ve vahşet halini almış olan ferdi mülkiyeti şiddetle eleştiriyorlardı. Bu düşünürler din adamlarının bu tavırlarını bir vahşi nizamı desteklemek olarak nitelediler. Ve böylece hem din adamlarına hem de sermeye çevrelerine karşı içlerinde büyük bir kin birikti. O derece ki, sermaye çevrelerini gördükleri gibi, dini de “toplumsal bir bela” olarak görmeye başladılar.

İktisatçı düşünürlerin din ve sermeye çevrelerine karşı duydukları bu nefret, gelişip zamanla Marksizm olarak anılmaya başlandı. Kedini Bilimsel Sosyalist olarak niteleyen Marx, önceki sosyalistleri hayalci sosyalistler olarak niteleyip, sosyalizm dışındaki yönetim biçimlerinin niye yanlış olduklarını izah edememekle itham etti. Evrenin emperyalizm Sermaye Çevreleri ve dinin ikisine birden yetmeyeceğini öne sürdü. Din ve sermaye çevrelerine duyduğu kin ve nefret, onu söylediklerinin kendi ferdi düşünceleri olmadığı ve bir gerçeğin keşfi olduğunu söylemeye itti. Tarihi gerçekliğe göre; sermaye çevrelerinin, din ve dini destekleyen diğer yan kurumların kaybolup gideceklerini ve yerlerine halkın egemenliğinin esas olduğu bir nizamın geleceğini öne sürdü.

Marx’ın sosyalizme yaptığı bu ilave –o bilimsel olarak nitelese de- tam bir cinnet halinden başka bir şey değildi. Her ne kadar bu fikirler Marx’ın tabilerince hararetle savunulmuşsa da geçen yüzyılın ikinci yarısından itibaren gücü ve etkisi azalmaya başlamıştır. Sosyalistler henüz Marx’ın cinnet derecesindeki fikirlerinin etkisinden tam olarak kurtulamamışlarsa da, cinnet ırmağı şeklindeki düşüncelerinde artık daha bir sakinlik gözlemlenmektedir.

Artık ,önceleri sadece bozulan iktisadi dengenin ıslahına yönelik bir program olan sosyalizmin, evrensel bir felsefe haline getirilmesinin yanlış olduğunu kendileri de bir şekilde itiraf etmektedirler.

Edindikleri bu uzun tecrübe, sosyalist dünyayı iki kısma ayırmıştır. Marksistler ve Sosyalistler. Marksistler, Marx’ın sosyalizme getirdiği yenilikleri hala aynı ısrarcı tutumla savunmakta, sosyalistler ise bu görüşlerin artık geçersiz olduklarını söyleyip ,sosyalizmin iktisadi bir ıslah hareketi hüviyetine tekrar geri dönmesi gerektiğini savunmaktadırlar. Günümüz itibarıyla Marksist -Sosyalizm anlayışını, dünyada olup bitenlerden habersiz Çinli liderlerden başka uygulayan kalmamıştır. Onları bu derece duyarsız yapıp geri bırakan, Çin’in etrafında oluşturdukları kalın duvarlar olsa gerektir. Rusya ise Marksist Sosyalizm anlayışını çoktan terk etmiştir. Rusya ve Çin’in etkisinden uzak olan diğer sosyalist ülkeler ise Marksizm kabusundan tamamen uyanmışlardır.

Teknik olarak, sosyalizm ve evrim teorilerini, bilimsel esaslar doğrultusunda eleştirdiğimizde, bu teorileri kabul eden birisi getirilen delillerle ikna olmazsa bizlere hatalı bir yaklaşım içerisinde olduğumuzu söyleyecektir. Ama tartışmayı ve onların düşüncelerine katılmama sebebini kutsal değerlere aykırılık esasına oturtursak, bu görüşü benimseyenler bu defa dini inkar cihetine gideceklerdir, ki günümüzde olan da budur.

Ben şahsım adına Japonların başarılı bir uygulamasını gerçekleştirdikleri ekonomik yardımlaşma kar-zarar ortaklığının sosyalizmin yerini alacak en geçerli iktisadi ekonomik model olduğunu düşünüyorum.

Aslında Marx'tan önceki sosyalistler ideolojilerinin çoğunluk esaslarını dini ve ahlaki değerlerden esinleniyorlardı. Allah’ın iktisadi sömürüden razı olmayacağını, Allah’ın rızasının kazanılabilmesi için, iktisadi sömürüye son verecek bir nizam olan sosyalizmin uygulanması gerektiğini söylüyorlardı. 1876’larda ilk defa olarak Economic İndividualism kavramını ortaya atıp, bunun sömürüyü engellemenin en etkili yolu olacağını ifade etmişlerdi.

Din ile sosyalizmin arasındaki anlaşmazlık ,Marx’ın Maddeci Tarih anlayışına dayandırdığı nazariyesini ortaya atmasıyla başlamaktadır. Bu nazariye açıkça dini esaslarla çelişiyordu. Marx ve Engels’in, her bilimsel olan şeyi kabul edeceklerini ilan etmeleriyle bu anlaşmazlık daha da alevlendi. Örneğin bilim evren ve hayatın manalarının izahı için bir nazariye ortaya atsa, ya da Ahlakın gerekliliğini Moral Determinizm ispat etse, kabul edeceklerdi.

Din ve Ahlak Ansiklopedisi madde yazarlarından Stanley A. Meller makalesinin sonunda şu tespiti yapmaktadır:

“Sosyalizm iki temel esas çerçevesinde şekillenmiştir. Birincisi; Üretim vasıtaları üzerindeki şahısların egemenliğine son vermek. İkincisi de; bu ameli meşru kılacak davranış esaslarını tespit etmek.” Sosyalizmde, bu iki esasın dışındaki esaslar olumlu ya da olumsuz ikinci derecede önem taşıyan esaslardır. Ve sistemin bel kemiğini oluşturan iki esasa nispetle teferruat sayılırlar.

Kendilerinde dini temsil yetkisini görenler son yüzyılda oldukça büyük yanlışlıklar yapmışlardır. Özellikle de yeni çıkan meseleler üzerinde hüküm verirken... Gerekli inceleme ve araştırmalarda bulunmadan, sanki ilahi bir yetkileri varmış gibi davranıp hükümler vermişlerdir. Bu külfetsiz ve yorucu olmayan davranış biçimi, onlara çoğu kere sosyal ve ferdi planda menfaat de sağlamıştır. Yine bu tavır sebebiyle, dinin bu yeni cemaat ve yönelişler üzerinde bir etkisi olamamış, üstelik bütün bu yanlışların faturası da dine kesilmiştir. Neticede de cemaatler, dinle bilim, eski ile yeni arasında yapay bir kavga ortamı oluşturmayı başarmışlar, bu yanlış üslup, yeni nesilleri dinden uzaklaştırmıştır.

Eleştiri yaptıkları iddiasındaki bazı çevreler, bu davranışlarının din ile bilimin ayrılığı ve çatışması iddiasına katkısını ve uzun dönemde getireceği olumsuzlukları hala göremeyip, yanlış tutum ve davranışlarını ısrarla sürdürmektedirler.

Marx’da Maddeci Tarih anlayışına dayandırdığı nazariyesinde hata etmiştir. Nazariyesini tarihin ahlaki yorumu üzerine yapmış olsaydı ,bütün bu problemlere sebebiyet vermeyecekti. Marx’ın en büyük hatası olayların yorumunda yanlış kavramlar kullanmasındaydı.

Marx’ın nazariyesini maddeci kavramlarla yaparken düştüğü hatanın tam tersini, bir kısım dindar kesim günümüzde de aynen tekrar etmektedirler. Daha açık bir ifadeyle; dini kavramları, ilgisi olmayan konular üzerinde kullanmak suretiyle,, Marx’ın yaptığı hatanın tam tersini dini alanda tekrarlamaktadırlar.

Marx’ın dünyaya gözlerini açtığı asır, maddenin her şeyi tersyüz ettiği bir asırdı. Dindarların içinde yaşadığı ortam ve ruh haleti ise toplumda zuhur eden her türlü yeniliğin leh ya da aleyhinde fetva vermekle yetinilen veya böyle bir zorunluluk varmış gibi davranılan bir ortam ve ruh haleti idi. Halbuki her şeyin illa da dine zıt ya da dine uygun olması gibi bir zorunluluk yoktu.

İşte bu açıdan ,bir kısım dindarlarla sosyalizm taraftarları arasında bir fark yoktur. Birisi görüşlerini maddi kavramlarla açıklarken diğeri dini kavramlarla izah etmektedir. Üstelikte böyle bir tavır almayı ya da davranışı gerektirecek bir sebep yokken...

Sosyalistler görüşlerini maddi kavramlara sığınarak yorumlamakta, dindarlar ise görüşlerini ifadede dini kavramları kullanmaktadırlar. Halbuki ortada böyle bir zıtlaşmayı gerektirecek bir sebep yoktur.
Yayınlandığı Kaynak :
Yayınlandığı Dergi :
Sanal Dergi :
Makale Linki :
Otel Tekstili antalya escort sakarya escort mersin escort gaziantep escort diyarbakir escort manisa escort bursa escort kayseri escort tekirdağ escort ankara escort adana escort ad?yaman escort afyon escort> ağrı escort ayd?n escort balıkesir escort çanakkale escort çorum escort denizli escort elaz?? escort erzurum escort eskişehir escort hatay escort istanbul escort izmir escort kocaeli escort konya escort kütahya escort malatya escort mardin escort muğla escort ordu escort samsun escort sivas escort tokat escort trabzon escort urfa escort van escort zonguldak escort batman escort şırnak escort osmaniye escort giresun escort ?sparta escort aksaray escort yozgat escort edirne escort düzce escort kastamonu escort uşak escort niğde escort rize escort amasya escort bolu escort alanya escort buca escort bornova escort izmit escort gebze escort fethiye escort bodrum escort manavgat escort alsancak escort kızılay escort eryaman escort sincan escort çorlu escort adana escort