Yazar Adı : | İlim Dalı : Biyografi |
Konusu : | Dili : Türkçe |
Özelliği : | Makale Türü : Müstakil |
Ekleyen : Fıkıh Dersleri/2013-11-12 | Güncelleyen : /0000-00-00 |
Her Giren Cahil Girer Dergahına Her Çıkan Dânâ Çıkar!
1976 yılında Medine-i Münevvere'ye indiğimde kendisiyle müşerref olmuştum .
O tarihlerde Medine'de biz Türkiyeli Müslümanlar için üç önemli şahsiyet vardı.
Birincisi Erzurumlu Hattat Mustafa Necatüddin merhumdu. Itır dükkanı vardı. Akşamları da Türk öğrencilere ders verirdi. Alim fazıl ve takva sahibi bir insandı. Tavizsiz ve mertti. Sözünü esirgemezdi. Cuma namazı dışında Vehhabilerin arkasında namaz kılmazdı. Bu yüzden de yönetimle başı dertteydi.
İkincisi İstanbullu Enis amcaydı. O daha farklı bir kişilikti. O da Cuma namazı dışında inzivaya çekilmiş bir tasavvuf ehli idi. Ekmeğini dahi kendisi pişirir ihtiyaç olmadıkça evinden dışarı çıkmazdı. İnzivadaydı ama dünyada olup bitenlerin hepsinden haberdardı. Türkiye'den hacca ya da umreye giden Enis amcaya mutlaka uğrardı. Varlıklıydı ve cömertti.
Üçüncüsü ise geçen hafta uğurladığımız Ali Ulvi Kurucu beydi. Ali Ulvi bey, Ravza-ı Mutahhara'nın hemen kıblesinde, salat ve selam üzerine olsun Peygamber Efendimizin misafir kaldığı Ebu Eyyubi'l-Ensari'nin evinin yakınına inşa edilmiş olan Arif Hikmet Kütüphanesi'nin müdürüydü.
Kütüphane çok değerli yazma eserleri havi önemli bir Osmanlı kütüphanesiydi. (Bu kütüphanenin son tasnifinde Ali Ulvi beye 2 ay boyunca yardım etme şerefine haiz olduğum için kendimi çok şanslı görüyorum.)
Dünyanın her tarafından her türlü insanın uğradığı, özellikle de Ali Ulvi bey için Türklerin hiç boş bırakmadığı önemli bir kütüphaneydi.
Bu farklı üç şahsiyet Türkiye Müslümanları nezdinde öylesine önemliydi ki, yarı şaka yarı ciddi umreye ya da hacca gidipte bu üçü görmeyenlerin hac ve umresine eksik gözüyle bakılırdı.
Allah rahmetiyle muamele buyursun.