Hit (4473) M-1913

Resmi Tarihin Ünlü Haini Ali Kemal

Yazar Adı : Ali Kemal (Ali Rıza) İlim Dalı : Yazar Hakkında
Konusu : Dili : Türkçe
Özelliği : Makale Türü : Yazar Tanıtım
Ekleyen : Nurgül Çepni/2010-02-12 Güncelleyen : /0000-00-00

Resmî Tarihin Ünlü Haini: Ali Kemal

1 Mayıs’ta yapılacak Londra Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerini The Spectator dergisinin editörü ve Muhafazakar Parti milletvekili Boris Johnson’un kazanması neredeyse kesin görünüyor. Çapkınlıkları, şakaları, gafları, radikal çıkışları ile İngiliz basını tarafından çok sevilen Johnson, 1922’de İzmit’te linç edilerek öldürülmüş ‘Milli Mücadele’ ve ‘Mustafa Kemal’ muhalifi Osmanlı gazetecisi Ali Kemal’in İngiliz eşinin bir başka evlilikten olma oğlunun torunu Johnson’un Türkiye kamuoyunun gündemine girmesi, Ali Kemal’in gerçek torunu, Stockholm Büyükelçisi Selim Kuneralp’in, Avrupa Birliği (AB) Genel Müdür Yardımcısı iken, AB Komisyonu Ankara Temsilcisi Karen Fogg ile yaptığı elektronik posta yazışmalarının İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek tarafından gizlice ele geçirilerek kamuoyuna açıklanması ile olmuştu. O günden beri Ali Kemal’in trajik hikayesi gündemden düşmüyor.

Asıl adı Ali Rıza olan Ali Kemal, 1869’da İstanbul’da doğmuş, Mekteb-i Mülkiye öğrencisiyken 1886’da Paris’e gitmiş, iki yıl sonra İstanbul’a dönmüştü. Siyasal faaliyetleri yüzünden 1889’da Halep’e sürülmüş sonra tekrar Paris’e kaçmıştı. Orada bir yandan Paris Siyasal Bilgiler Yüksek Okulu’nu bitirdi, bir yandan İstanbul’daki İkdam gazetesine yazılar gönderdi. Batı kültürüne hayranlıkla yoğrulmuş yazılarını Ali Kemal adıyla imzalıyordu. Ancak, bazı nedenlerle 1900-1908 arasını Mısır’a geçirdi ve Meşrutiyet’in ikinci kez ilanından sonra İstanbul’a döndü. Gelir gelmez padişahın huzuruna çıkması, padişahın kendisine yaptığı iltifatları ve verdiği paraları kabul etmesi İttihatçıların tepkisini çekti. Bu tarihten sonra tarafların arası hiç düzelmedi. Sahip olduğu Peyam gazetesi kapatılınca tekrar yurt dışına gitmek zorunda kalan Ali Kemal, ancak Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı’nı kaybetmesini tescil eden 30 Ekim 1918 Mondros Mütarekesi’nden sonra geri dönebildi.

MİLLİ MÜCADELE KARŞITLIĞI

Damat Ferit Paşa kabinesinde kısa süre Maarif ve Dahiliye Nazırlığı yaptıktan sonra Peyam gazetesi ile Mihran Efendi’nin Sabah gazetesinin birleşmesinden oluşan Peyam-ı Sabah’ta yazmaya başladı. Acımasız eleştirilerini, artık can düşmanı İttihatçıların devamı olarak gördüğü (ki yanılmıyordu) Anadolu hareketine yöneltmişti. Eleştirilerinin içeriği ve dozu hakkında fikir vermesi için yazılarından birkaç cümle verelim: “Avrupa ile zıt gitmek, hele tepişmek bu devlete hiçbir zaman fayda temin etmedi, lakin daima zararlar iras eyledi” (30 Ocak 1920), “Düşmanlar, Teşkilat-ı Milliye’den bin kere daha iyidir” (23 Nisan 1920), “İdam, idam, idam! Mustafa Kemal cezasını bulacak!” (25 Nisan 1920), “Mustafa Kemal’in maskaralıkları” (7 Mayıs 1920), “Büyük Millet Meclisi, küçük heriflerin esiridir” (28 Mayıs 1920), “Mukadderatımızı Ankara’ya bırakmamalıyız” (1 Ocak 1922). Ancak, 30 Ağustos Zaferi’nden sonra baltayı taşa vurduğunu fark etmiş olmalıydı ki, “Her fert içtihadında serbesttir... Öyle olduğu için [Ankara’nın] içtihadına muhalif kanaatte bulunana hürmet etmesi gerekir” demişti. 9 Eylül 1922’de İzmir’in kurtuluşu üzerine attığı başlık “Türk’ün Bayramı” idi. Ertesi gün de “Gayeler bir idi ve birdir” dedi ve bir daha fikir beyan etmedi, ancak susmakta çok geç kalmıştı.

ADAM KAÇIRMA

Zaferi garantileyen Ankara, muhalifleri tasfiye etme işine kendisi ile başlamıştı. İstanbul Polis Müdür Muavini Sadi Bey’in görevlendirdiği dört kişilik ekip maceralı bir tramvay yolculuğundan sonra İstiklal Caddesi’ndeki Serkldoryan Pasajı yakınlarında, berber Marcel’in dükkanında kıstırdıkları Ali Kemal’i silah zoruyla bir taksiye bindirdiler, önce Samatya’daki bir eve, sonra da motorla İzmit’e götürdüler. Tarih 6 Kasım 1922’yi gösteriyordu.

Gerisini o sırada İzmit’te Haberalma Şube Başkanı olarak görev yapan Rahmi (Apak) Bey’in 1988’de yayınlanan anılarından izleyelim. Rahmi Bey’e göre, kendisini sorgulayan yedek subay Necip Ali’nin “Milli Mücadele davamızın aleyhinde çalışmaklığınızın sebep ve hikmeti nedir?” sorusuna “Bu davanın muvaffak olacağını hiç tahmin etmiyordum. Muvaffakiyetsizlik halinde ise, büyük devletleri daha ziyade hiddete sevkederek vatanın tamamen harap olmasına sebep olunacaktı” diye cevap veren Ali Kemal, Necip Ali Bey’in “O halde düşüncenizin yanlış olduğu meydana çıktı. Milli Mücadele, bize vatanımızı ve şerefimizi tekrar kazandırdı.Yaptıklarınızdan pişmanlık duyuyor musunuz?” demesi üzerine “Evet çok doğru söylüyorsunuz. Ben, Türk milletinde bu kadar büyük yaşama gayreti ve mücadele ruhu mevcut olduğunu bilmiyordum. Bu bilgisizliğimden dolayı da mazur görülmeliyim. Çünkü hayatımın büyük kısmı Avrupa’da geçmiştir. Türk milletini tanımıyormuşum, tanıyamamışım” diye cevap vermişti.

LİNÇ ETSİNLER!

Ardından İzmit’te konuşlanmış 1. Ordu Komutanı ‘Sakallı’ Nurettin Paşa sahneye girmişti. Ali Kemal’e “Sen kimsin?” diyen paşanın “Ali Kemal bendeniz” cevabı üzerine “Haa, Artin Kemal dedikleri adam sen misin?” diye üstelemesi, Ali Kemal’in de istifini bozmadan: “Hayır efendim. Ben Artin Kemal değilim. Ali Kemalim” demesi pek meşhur bir anekdottur. En az onun kadar meşhur olan da Ali Kemal’in hayatını sonlandıran linç olayıdır.

Nurettin Paşa, Rahmi Bey’i çağırarak “Şimdi sokaktan birkaç yüz kişiyi büyük kapının önünde toplat. Kapıdan çıkarken Ali Kemal’i öldürsünler, linç etsinler” der. Bu korkunç emri uygulamaya yüreği elvermeyen ancak itiraz edecek kadar cesur da olmayan Rahmi Bey, işi Kel Sait adlı bir inzibat yüzbaşısına havale eder. Kısa sürede toplanan güruhun Ali Kemal’in üzerine ‘bir kara bulut gibi’ çullandığını Nazım Hikmet’in şiirinden biliyoruz. Saldırılardan korunmak için umutsuzca sorgu subayı Necip Ali’ye sarılan Ali Kemal’in önce böğrüne bir bıçak sokulmuş, ardından taş ve sopalarla kafası ezilmiştir. Ali Kemal’i paramparça eden güruh, iç çamaşırına kadar soymayı, parmağındaki yüzüğü, altın saatini ve paralarını almayı da ihmal etmemiştir. Çıplak vücudu, ayaklarına bir ip bağlanarak sokaklarda dolaştırılmıştır.

Nurettin Paşa, bu büyük marifeti, Lozan Konferansı’na gitmek üzere trenle İzmit’ten geçecek olan İsmet İnönü tarafından görülsün diye, istasyonun yakınındaki küçük tünelin üstüne bir sehpa kurdurur ve Ali Kemal’in ölü vücudunu astırır. Falih Rıfkı'ya göre İsmet Paşa güya meşalelerle aydınlanan korkunç sehpayı uzaktan görünce yüzünü asmış, başını eğmiş ve hiç bakmayarak binaya girmiş, orada Nurettin Paşa'ya söylemediğini bırakmamıştır. Nurettin Paşa, 1921’de Dersim’deki Koçgiri Ayaklanması’nı zalimane yöntemlerle bastırdığında da, Eylül 1922’de İzmir’in kurtarılmasından sonra Rum Ortodoks (Efes) Metropoliti Hrisostomos’u benzer şekilde linç ettirdiğinde de, daha sonra İzmir’i yaktırdığında da bundan fazla tepki görmemiştir.

GARP TAKLİTÇİSİ Mİ HAİN Mİ?

Peki Ali Kemal bu sonu hak etmiş miydi? Falih Rıfkı’ya göre “Garp taklitçisi ve garp mahkumu” olan Ali Kemal, Osmanlı Devleti’nin “ancak Düvel-i muazzama kontrolündeki bir Türkiye’de hayat hakkı olduğuna inanmış” tipik bir Tanzimatçı idi. Bazıları Ali Kemal’in İttihatçı düşmanlığını Milli Mücadele’ye düşman olma noktasına kadar götürmesini ‘sert muhalefet’ olarak nitelemekle yetinirler. Örneğin kendisi hakkında çok acımasız yargılarda bulunan Yahya Kemal bile "Onun vatana ihanet ettiği ileri sürülemez" der. Bazıları ise Ali Kemal’e ‘hain’ damgasını vururlar. Çünkü onlara göre Ali Kemal, sadece Milli Mücadele’ye ve Mustafa Kemal’e ağır saldırılarda bulunmakla kalmamıştır. Ayrıca Anadolu’da birbiri ardına kurulan Redd-i İlhak ve Müdafaa -yı Hukuk cemiyetlerinin önünü kesmeye çalışmış, 23 Haziran 1919’da görevinden azledilen Mustafa Kemal’in tutuklanarak İstanbul’a getirilmesini emretmiş, Doğu Anadolu’da Ermeniler için ‘sınırlı özerklik’ içeren bir plana imza atmış, Anzavur Ahmet isyanını örgütleyenler arasında yer almış, 16 Mart 1920’de İstanbul’un işgal edilmesini sevinçle karşılamıştır. Hatta ‘Artin’ adını “Doğu illerini altı milyon altın karşılığı Ermenilere satalım” dediği için almıştır.

Velev ki bütün bunlar doğru olsa bile, Ali Kemal’in bir ‘hain’ olup olmadığına kim ve nasıl karar vermiştir? Milli Mücadele’ye şu veya bu biçimde karşı çıkanların büyük bir bölümünün hukuk dışı kuruluşlar olan İstiklal Mahkemeleri’nde yargılandıkları ve ağır cezalara çarptırıldıkları biliniyor. Daha şanslı olan bir bölüm ‘hain’ ve ‘muhalif’ ise ‘150’likler’ adıyla yurt dışına sürülmüşlerdir. Bunlardan biri Ali Kemal’le aynı dönemde, aynı tarzda muhalefet yürüten Alemdar gazetesi sahibi Refii Cevat Ulunay’dır. Ali Kemal’e bu hukuk dışı mahkemelerde yargılanmak bile çok görülmüştür.

Olayın en vahim yanı, bugün bazı çevrelerin bırakın korkunç linç olayını kınamayı, Ali Kemal’i ‘Ermeni dostu’ ya da ‘AB yanlısı’ aydınların prototipi olarak sunarak, kadim ‘bölücülük’, ‘bozgunculuk’, ‘hainlik’, ‘iç düşman’ söylemini yeniden üretmeleri ve aba altından sopa göstermek kabilinden Ali Kemal’in makus sonunu adeta onaylamaları.

Yayınlandığı Kaynak :
Yayınlandığı Dergi :
Sanal Dergi :
Makale Linki : http://www.taraf.com.tr/makale/369.htm
Otel Tekstili antalya escort sakarya escort mersin escort gaziantep escort diyarbakir escort manisa escort bursa escort kayseri escort tekirdağ escort ankara escort adana escort ad?yaman escort afyon escort> ağrı escort ayd?n escort balıkesir escort çanakkale escort çorum escort denizli escort elaz?? escort erzurum escort eskişehir escort hatay escort istanbul escort izmir escort kocaeli escort konya escort kütahya escort malatya escort mardin escort muğla escort ordu escort samsun escort sivas escort tokat escort trabzon escort urfa escort van escort zonguldak escort batman escort şırnak escort osmaniye escort giresun escort ?sparta escort aksaray escort yozgat escort edirne escort düzce escort kastamonu escort uşak escort niğde escort rize escort amasya escort bolu escort alanya escort buca escort bornova escort izmit escort gebze escort fethiye escort bodrum escort manavgat escort alsancak escort kızılay escort eryaman escort sincan escort çorlu escort adana escort