Hit (4069) M-1689

Abdullah b. Ömer (Altın Kuşak)

Yazar Adı : İlim Dalı : Biyografi
Konusu : Dili : Türkçe
Özelliği : Makale Türü :
Ekleyen : Nurgül Çepni/2009-10-29 Güncelleyen : /0000-00-00

Abdullah b. Ömer

Altın Nesil’den birini daha sayfalarımıza konuk ediyoruz. Konuğumuz, hem hadîs hem de fıkıh ilmi açısından önemli zatlardandır. Naklettiği hadîslerle, sünnetin kendinden sonraki nesiller tarafından da bilinip yaşanmasına gayret etmiştir. Bu büyük zatın hayatını ve hizmetlerini Efendimiz Devri ve Sonrası olarak iki bölüm halinde incelemeyi düşünüyoruz.

Hz. PEYGAMBER DEVRİNDE

İlk Hayatı

Babası Hz. Ömer’dir. Künyesi Ebu Abdirrahman’dır. Nesebi, sekiz göbek yukarıda Efendimiz’in cedleriyle birleşmektedir.

Doğumu, bi’setin 6. yılında olmalıdır. Buna göre Uhud harbi esnasında 14 yaşında olduğu için savaşa alınmamıştır. Bütün ömrü boyunca bunun ızdırabını yudumlamıştır. Babasının İslâm’ı kabulünde 5 yaşlarındadır. Böylece henüz çocukken İslâmî bir terbiye altında büyümeye başlamıştır. Bunu kendisi de ifade etmiştir. Buhari’nin bir rivayetine göre, babasının Müslüman olduğunda kendisi henüz küçük bir çocukmuş.

Hicreti

Bütün büyük medeniyetler, büyük göçlerden sonra tesis edilmiştir. İslâm da bu kâideden hariç değildir.

Mekke, bağrında gelişen ve gelecekte bütün dünyayı aydınlatacak İslâm güneşine karşı, geçici bir körlüğe tutulmuştur. Bu yüzden de Efendimiz’in ve Müslümanların bağrında barınmalarına müsaade etmemiştir. Onlar da İslâm güneşinin zuhur yeri olarak, sığınacak ve merkez edinecekleri bir belde ararken yolları önce Taif’e düşmüş, orası kabul etmeyince Medine talip olmuş ve bu hususta hattâ o kadar istekli davranmıştır ki, ismini bile Efendimizin hatırına değiştirmiştir. Medine’ye döşenen Mukaddes Göç’e katılanlar arasında Hz. Ömer ve oğlu Abdullah da vardırlar. Artık yeni bir hayat vardır önlerinde. Bundan sonraki tüm gayretler, yalnızca İslâm’ın kitleler tarafından kabulü içindir.

Gazalarda

İslâm, mukaddes savaş olan cihadı, yayılma için kullanmamıştır. Müsteşrikler böyle değerlendirmemekte ısrarlı olsalar da, cihad sadece, yayılma önündeki engellerin bertaraf edilmesi için istimal edilmiş geçici bir vasıtadır. Bu savaşların ilki Bedir’dir. Mekke idaresiyle Müslümanların ilk karşılaşmaları olan Bedir’de, İbn Ömer çok istemesine rağmen bulunamamıştır. Çünkü yaşı 13’tür. Bu yaştaki bir gencin savaşa iştirakine Efendimiz izin vermemiştir; hem de nefere çok ihtiyacı olmasına rağmen.

Bir sene sonraki Uhud Muharebesinde de bulunamamıştır. Zira yaşı yine cihada müsait değildi. Bu ilk savaşlarda Müslümanların yanında bulunamamak onda bir ömür hicrana sebep olmuştur. İbn Ömer’in iştirak ettiği ilk savaş, Uhud’dan iki sene sonra olan Hendek Muharebesi olmuştu. Artık 15 yaşında idi, gelişmiş ve gürbüz idi. Zeki bir genç olarak savaşa girmesine müsaade edildi.

İbn Ömer, bundan sonraki savaşların tümüne katılmış, iyi bir süvari ve süratli bir muharip olarak temayüz etmişti. Hendek’ten bir sene sonra yapılan Hudeybiye Sulhü sırasında İbn Ömer, Efendimiz’in terbiyesi altında ve O’nun yanındadır. Bu arada yapılmış olan ölüm üzerine biate de iki kez iştirak etme faziletine kavuşmuştu. Bir yandan vazifelerini ifaya gayret ediyor, bir yandan da Efendimiz’den hayat dersleri almaya azami gayret ediyordu. Hayber Savaşı esnasında haram-helal yiyeceklerle ilgili rivayet ettiği hadîsleri, bu cümleden saymak mümkündür. Bunları bizzat Efendimiz’den nakletmiştir.

Mekke’nin fethinde de İbn Ömer, üzerine düşen görevini yapmış bir muharipti. Süratli bir atı vardı, iyi mızrak kullanırdı. Savaşlardaki gayreti Efendimizin takdirine mazhar olmuştu. Buhari’nin rivayetine göre, Efendimiz Mekke’ye girerken tam yanında İbn Ömer vardı.

Huneyn Muharebesi, başı ve sonuyla zorlu bir mücadele olmuştu. Müslümanlar, ilk defa olarak sayılarına güvenmişler, tokadını da hemen yemişlerdi. Düşmanın ilk hücumu karşısında geri çekilmek durumunda kalmışlardı. Kendilerini toparlayıp yeniden hücum tazelediklerinde, düşmanı bozguna uğratmışlardı. Bu esnada yeni Müslüman olanlardan bazıları bunu Müslümanların yenilgisi olarak değerlendirerek sevinmişlerdi. Bir ara Efendimiz’in yanında kalan sayıları mahdut birkaç kişiden biri de İbn Ömer’di her zamanki gibi.

Taif Muhasarasında İbn Ömer, en önde savaşanlardan biriydi. Veda Haccı’nda da yine Efendimiz’in yanında idi. H. 9. senede vuku bulan Tebük Gazası’na da katıldı. Bu savaşta da bazı hadisler rivayet etti. Bu savaşların dışında, diğer bazı seriyyelere de katılmıştır.

Hz. PEYGAMBER’DEN SONRA İBN ÖMER

Babası Zamanında

Efendimiz’in dünyasını değiştirmesinden sonra Halife olarak seçilen Hz. Ebu Bekir devrinde İbn Ömer’in bir faaliyetine rastlamıyoruz. Babası Hz. Ömer’in devrinde bazı fütuhatlara katıldı. Meselâ, İran üzerine yapılan seferlerden Nihavend Savaşına katıldığını biliyoruz. Ayrıca ½am ve Mısır fütuhatına da katılmıştı. Fakat bu seferler hakkında fazla bilgimiz yoktur.

İbn Ömer, babası zamanında devlet işlerine katılmamıştı. Babası bilerek kendini ve ailesini uzak tutmuştu. Ömer’in bu husustaki titizliği malumdur. Hz. Ömer, şehadetinden önce tayin ettiği Hilâfet Şûrasına, oğlunu da yedinci aza olarak, fakat seçilmemek kaydıyla dahil etmişti. Babası döneminde devlet işlerine katılması tek bu olayda olmuştur.

Hz. Osman Zamanında

İbn Ömer, yeni seçilen Hz. Osman zamanında resmen devlet işlerini kabul etmedi. Hattâ, kendisine kadılık teklif eden Hz. Osman’ın, babası Ömer’in vazife kabul etmesine rağmen, kendisinin niçin kabul etmediğine dair sorusuna şöyle cevap verdi: ‘Onun zamanında Hz. Peygamber vardı. Müşküllerini O’na arzederlerdi. O da ya kendi içtihadıyla veya Hz. Cebrail’in getirdiği vahiyle çözüme kavuştururdu. ½imdi bizim kimsemiz yoktur. Allah bizim yardımcımız olsun’ diyerek kadılığı kabul etmeme sebebini açıklamıştır. (Buhari). ½unu da ilave etmiştir: "Efendimizden duydum: Kadılar üç sınıftır: Birincisi cahillerdir. Bunların yeri cehennemdir. İkinci sınıf, alimlerdir, fakat dünyaya meyilleri vardır. Bunlar da ateşte yanarlar, cehennemi boylarlar. Üçüncü zümre ise, hem âlim, hem de dünyaya meyli olmayan kimselerdir. Bunların yaptıklarında ise ne sevap vardır ne de günah!’ "

Devlet işlerini kabul etmemesine rağmen, cihad ve İslâm’ı yayma işinden geri kalmamıştır. Bunun için H. 27. yılda Afrika’da Tunus, Cezayir ve Merakeş seferlerine iştirak etmiştir. H.30. yılda da Horasan ve Taberistan fetihlerine katılmıştır. Fakat devlet ve hükümet işlerinde hep ihtiyatlı davranmayı tercih etmiştir.

Fitneler Devrinde

Hz. Osman’dan sonraki olaylarda taraf tutmamıştır. Hz. Ali’nin hilafete ehliyetini kabul etmiş, fakat ona şartlı olarak biat etmiştir. Hz. Ali’ye, beraberinde savaşa girmeyeceğini belirtmiş, Hz. Ali’nin kabulü üzerine biat etmiştir. Hz. Ali’den sonra Hz. Muâviye devrinde Yezid kumandasında İstanbul üzerine tertip edilen sefere iştirak etmiştir. Hz. Muaviye’nin vefatından sonra Yezid’e biat etmemiş, karşılık olarak, yaşadığı Peygamber şehri Medine’den çıkıp Mekke’ye gitmiştir. İbn Ömer’in Yezid’e biati meselesi bir hayli karışıksa da etmediği rivayeti daha gâliptir. Yezid’e biat etmeyen, Hz. Hüseyin, İbn Zübeyr gibi sahabenin ileri gelenleriyle burada yaşamıştır. Kalan ömrünü burada geçirmiştir.

Emevîler Devrinde

Yezid’in ölümünden sonra yerine oğlu 2. Muaviye geçti. Ancak bunun hilafeti üç ay sürdü. Bu arada karışıklıklar baş gösterdi. Abdullah b. Zübeyr Hicaz’da hilafetini ilan etti. Ardından diğer İslâm beldelerine kendi hilafetinin kabulü için elçiler yollamaya başladı. Bir yandan da Emevîlerle savaşmaya başladı.

Ancak İbn Ömer bunu ciddiye almadı. Sizler halifeliği çocuk oyuncağına çevirdiniz’ diyerek biat etmedi. Ona göre cihad dahilde olmaz, Müslümanlar arasında kılıç çekilmezdi. Cihad bu değildir, cihad İslâm ülkelerinde Müslümanlar arasında olmaz, cihad ancak gayr-i müslimlere karşı yapılır’ diyerek, bunları tasvip etmediğini her zaman ifade ediyordu. Daima dahilde çıkan fitnelerden uzak kalmıştı.

Vefatı

Devrin halifesi Abdülmelik, İbn Zübeyr’e karşı koymak üzere Haccac-ı Zalim’i görevlendirdi. O da, Mekke’yi muhasara altına aldı. İbn Zübeyr kahramanca savaştı. Ama çevresindeki adam sayısı oldukça azalmıştı. Haccac, cinayetinin son merhalesi olarak mancınıklar kurarak Beytü’l-Haram’ı taşa tuttu. Bu arada İbn Zübeyr şehit oldu.

Mekke’nin kuşatılması, Kabe’nin taşa tutulması gibi olaylarda İbn Ömer Haccac’a karşı tavrını açıkça ortaya koymuştu. Yapılanlara çok kızmış, bunu da her fırsatta dile getirmiş, hattâ Haccac’ın yüzüne söylemekten çekinmemişti. İbn Sa’d’ın rivayetine göre bir gün Haccac hutbe esnasında İbn Zübeyr aleyhinde yalanlarla dolu bir hutbe okumuş, İbn Zübeyr’in Kur’ân’ı tahrif ettiği iddiasını ileri sürmekten çekinmemişti. Bu esnada İbn Ömer dayanamamış, kalkarak yalan söylediğini ifade etmiş, İbn Zübeyr’in böyle bir şey yapmadığını, hatta kendisinin bile buna gücünün yetmeyeceğini erkekçe haykırmıştı. Buna çok canı sıkılan Haccac, rivayetlere göre bir adamını görevlendirerek ucu zehirli bir mızrakla İbn Ömer’i Hac mevsiminde kim vurduya gidecek bir tertiple ortadan kaldırmak yolunu seçti. Adamına kalabalık arasında ayağından yaralattı. Hastalığı esnasında kendisini ziyarete gelip nasıl olduğunu soran Haccac’a, İbn Ömer kendisine yakışan şu cevabı vermiştir. Hem öldürüp hem de soruyor musun? Aramızdaki hükmü Allah’a bırakıyorum.’

Vefat ettiğinde 83 veya 85 yaşında olduğu rivayet edilmektedir. Nakle göre, Mekke’nin şanına yakışmayan işler yapıldığını ifade ederek orada vefat etmek istememiş, oğlu Salim’e kendisini Medine’ye götürmesini vasiyet etmişti. Bundan bir-iki gün sonra da zalimce şehit edildi.

Namazını Haccac’ın da iştirak ettiği kalabalık bir cemaatle kılan halk, onu muhacirlere mahsus Fah mezarlığına defnetti.

FAZİLETLERİ

İbn Ömer gibi bir fazilet ve ilim âbidesinin hayatını sınırlı sayfalar içinde aktarmanın mümkün olmadığını biliyoruz. Hayatını hep ilim ve cihad peşinde noktalamış bir zatı, maddî beklentilerle gözleri kamaşmış günümüz nesline anlatmak da ayrı bir zorluktur. Yine de birkaç satırla Kutlular Nesli’nin bu mümtaz ferdinin faziletinden bir buket takdim etmek niyetindeyiz.

İlmî Yönü

Hanefîler açısından İbn Mes’ud ne ise afiî ve Malikîler için de İbn Ömer aynı konumdadır. Bu iki mezhep müntesibinin Hz. Peygamber (s.a.s) ile aralarındaki halkayı tamamlayan ve hadisçiler arasındaki meşhur tabiriyle Altın Sened’de yerini alan bir zattır.

Hazarda ve seferde daima Efendiler Efendisi’nin yanında bulunmaya gayret etmiş, hep ondan bir şeyler öğrenmenin yolunu araştırmıştı. Hz. Ömer gibi mulhemûn’dan bir allâmenin oğlu ve onun terbiyesinde yetişmiş birisinden başka türlü olması da beklenmez. Peygamber Efendimizin kayın biraderi oluşunu güzelce değerlendirmiş, bu vasfıyla O’ndan pek çok hadis rivayet etmiştir. Medine’ye hicret ettiğinde yaşı küçük olduğu için, cihada bilfiil iştirak etmesine en azından Hendek Savaşına kadar müsaade edilmemiş, o da kendini hadisi şerifleri bellemeye vermiştir. Muhaddisler, onun rivayet ettiği hadîsleri diğer sahabe efendilerimizin naklettikleriyle kıyaslayınca, İbn Ömer’in Peygamber Efendimiz’den duyduğu kelimelerle naklettiği hususunda hemfikirdirler. İlmi yönünü de birkaç başlık altında inceleyebiliriz. İlk olarak Kur’ân ilimleri ve tefsirindeki yerini belirleyelim.

Kur’ân İlimlerinde İbn Ömer

Sahabe Efendilerimiz için Kur’ân ve Rabb-i Kerim’in rızası hayatlarının en büyük gayesiydi. Hayatlarının yörüngesi sadece bu istikamete çevrili idi. Bunun dışında bir başka endişeleri olmadı. İbn Ömer de, hem bu Nesil’den olması, hem de bir büyük Kutlu’nun terbiyesinde yetişmesi sebebiyle, söylenenlerin dışında değildi. Allah’ın rızası da Kur’ân’ı öğrenme, öğretme ve onun mücessem Müfessir’ine ittibadan geçiyordu. İbn Ömer de işte bunu yaptı. Tüm hayatı boyunca Kur’ân’ı anlama faaliyetinin içinde oldu. Kur’ân’ın en uzun kısmı olan el-Bakara sûresi üzerinde dört sene durduğu, hakkındaki rivayetlerden anlaşılmaktadır. Tam dört sene, bir sûre üzerinde durmuş. Yani, Allah (c.c), bu âyette, bu kelimede bize neler buyurmuş, bizden istediği nedir sorusuyla geçen dolu dolu dört sene. Bizim bu iradeyi, Allah rızasına kilitlenmişliği, şahsen benim anlamam mümkün değil! Bununla ilgili bir örnekle tefsir sahasındaki geniş bilgisini görmüş olalım:

Resûl-i Ekrem Efendimizin Kur’ân-ı Kerim’i ümmetine belletme usullerinden biri de onlara her hangi bir âyetle ilgili sualler tevcih etmesiydi. Ortaya sorulan suale bilen cevap verirdi. Yanlış veya eksik olan hususun da tashihi veya tavzihi yapılırdı böylece. Bu soru cevap işini Efendimiz sık sık tekrarlardı. Böylece onları Kur’ân üzerinde durmaya teşvik etmiş olur, onların akıllarına gelip de sormadıkları konuların açılmasına zemin hazırlamış olurdu. Zaman zaman yukarıda ismi geçen ashap cevap vermedikleri konularda İbn Ömer suali cevaplandırırdı. Belki de o büyükler, Allah’ın en sevgili Kul’unun huzurunda konuşmayı bir edepsizlik saydıkları veya, arkadaşım cevap versin düşüncesiyle diğergâmlık’ yaptıkları için cevap vermezlerdi.

İmam Buharî’nin nakline göre, 14, İbrahim:29. âyeti üzerinde bir gün Resûl-i Ekrem, çevresindekilere bir sual sormuştu. O anda bulunanlar içinde, Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer gibi Ashabın büyükleri vardı. Âyette geçen şecere-i tayyibe’nin ne tür bir ağaç olduğu sualine hiç kimse cevap verememişti. İbn Ömer içinden bunun her zaman yeşil ve yapraklarını hiç dökmeyen hurma ağacı olduğunu geçirmiş, fakat ifade etmemişti. Efendimiz, sorusunu kendisi cevaplamış, daha İbn Ömer içinden geçirdiğini babasına söyleyince babası keşke söyleseydin’ diyerek hayıflanmıştı

Yine, 17, İsra:78. âyetinde geçen dulûk’ kelimesi hakkındaki bir suale de, kelimenin mutlak olduğunu ve öğle, ikindi ve akşam namazlarını kastedeceğini beyan etmişti. Nasih ve mensuh üzerindeki vaki bir ihtilafı yine İbn Ömer engin bilgisiyle çözüme kavuşturmuştu.

Sahabe-i Kiram’dan bir zatın 9, Tevbe:34. âyetinde geçen mallarını kenz yapanlar’dan kastedilenlerin kimler olduğu ile alakalı bir sualine İbn Ömer, Efendimiz’den öğrendiğine göre, şu şekilde cevap vermişti: Yeknizûne’ kelimesinin anlamı altın ve gümüş depo edip, çalıştırmamak demektir. Zekat, malın kirini giderdiğine göre, zekatı verilen mal, bu hükme dahil olmaz’ demişti.

Yine Buhari’de tafsilatıyla anlatıldığına göre, yeryüzünde fitne kalmayıncaya kadar savaşın’ (2, Bakara:193; 8, Enfâl:39) âyetlerinin tefsirine dair bir soruya verdiği cevap şöyledir: Sizin yaptığınız bu savaşlara fitne denemez. Fitneyi biz Resul-i Ekrem zamanında yaşadık. O zaman Müslümanlar azdılar. Fitneye düşme hususunda ciddi korkuları vardı’ demiş, fitne hususunda izahlarda bulunmuştu. (Buhari, Tefsir, Bakara, 31). Kur’ân tefsiriyle alakalı bu kadar örnekle yetiniyoruz.

Hadis Rivayetinde İbn Ömer

İbn Ömer, hadis ilminde de, Kur’ân ilimlerinde olduğu kadar mahirdir. Hadis naklinde kendilerine muksirûn’ denen çok hadis nakletmiş kimselerdendir. Rivayet ettiği hadislerin kitaplarımıza geçmiş kısmı 2630 adettir. Bunlardan 170 tanesi Buhari ve Müslim tarafından ittifakla nakledilmiştir. Yalnız başına Buhari’nin naklettiklerinin miktarı 81 adettir. Müslim’in tek başına naklettiklerinin yekûnü ise 31 tanedir.

İbn Ömer ilim aşkıyla dopdolu bir sahabi olarak devamlı Resul-i Ekrem’i takip etmiş, onun hiçbir hareketini kaçırmamaya çalışmıştı. O’nun huzurunda bulunamadığı zamanlarda da, bilenlerden kaçırdıklarını öğrenmeye gayret ederdi. Bu suretle sahabe arasında hadislere vakıf olmakta mümtaz bir mevkie yükselmişti.

Hadis naklinde de İbn Ömer’in ayrı bir yeri vardır. Resul-i Ekrem Efendimiz’den duyup öğrendiklerini nakletmekte oldukça istekli idi. Efendimizden sonra 60 yıl yaşaması da Cenab-ı Hakk’ın kendisine bir lütfu idi. İbn Ömer de bunu iyi kullandı. Çevresindekilere devamlı ilim öğretti. Bu manada İmam Malik ve dolayısıyla da İmam Şafii’ye hocalık yaptı. İmam Malik’in hocası Nafi, İbn Ömer’in mevlası idi. Onun ilme merakını görünce kendisini azat etmiş, yanında bir öğrenci olarak barındırmıştı. Nafi de İbn Ömer’den duyduklarının tümünü engin hafızasında hıfzetmiş, ona layık bir talebe olduğunu göstermişti.

İbn Ömer’in Medine’deki Mescid-i Nebevi’ de bir ders halkası vardı. Burada talebelerine hadis-i şerif ve diğer İslâmi ilimleri nakletmekle meşgul olurdu. Hac zamanı da Mekke’ye gider, orada İslâm âleminin her yanından gelenlere hadis rivayet ederdi.

Resul-i Ekrem Efendimiz’den ne duymuşsa aynen uygulamaya ve uygulatmaya gayret etmişti. O’nun davranışlarını en ince teferruatına kadar öğrenme azmindeydi. Bu gayretini Hz. Aişe annemiz de tasdik edip takdir edenlerdendi. Onun hakkında şöyle demişti: "Ef’al ve harekatında Resul-i Ekrem’e en fazla benzeyen İbn Ömer’dir." Onun hakkında diğer bir rivayet de şöyledir. "Hz. İbn Ömer, her hususta kılı kırk yararcasına Efendimiz’e uymaya çalışırdı."

İbn Ömer, diğer İslâmi ilimlerde bir deniz gibi ise, hadis ilminde bir sınırları belirsiz ummandı. Hadisle ilgili olarak hakkında tabiinin dev kametlerinden sadece ikisinin şehadetiyle yetiniyoruz: Said b. Cübeyr şöyle der: "Bir gün bana birisi geldi. Lisan hakkında bir sual sordu. Bu mes’eleyi ben bilmiyordum., Gittim, İbn Ömer’den sorup öğrendim." Hadisleri yazıya aktarmada en ciddi gayret gösteren muhaddis İbn Şihab da şöyle der: "Resul-i Ekrem’in vefatından sonra İbn Ömer, 60 sene yaşadı. Bu ömrünü hadis talimi ve neşriyle geçirmişti."

Hadis Rivayetindeki İhtiyatı

Sahabe, Resul-i Ekrem Efendimiz’den duydukları ve gördüklerini nakletmişlerdir. Gördüklerini kendi kelimeleriyle anlatmaları normal. Lakin, duyduklarını aynen muhafaza edip, Efendimiz’in kullandığı kelimelerle aktarmaları her sahabe için mümkün olmayabiliyordu. Her sahabenin kendi kelimeleriyle aktarmasına hadis ilminde mana ile rivayet’ denmektedir. Bunun da birçok kuralları vardır. (Bk. Yeni Ümit Dergisi, sy. 43).

Hadislerin naklinde İbn Ömer’in muhaddislerce müsellem bir ihtiyat ve dikkati vardır. Mesela, Muhammed b. Ali İbn Ömer’in hadis naklini değerlendirirken şöyle der: "Sahabe’den bir çoğu pek çok hadis nakletmişlerdir. Fakat bunlar İbn Ömer kadar ince eleyip sık dokumamışlardır." Bir diğer ravi Ebu Cafer der: "Hz. İbn Ömer, Resul-i Ekrem’den rivayet ettiği kelimelerin harfine ve harekesine bile dikkat ederdi." İmam Şa’bî de bu hususta şöyle konuşur: "İbn Ömer hadis beyan ederken zaman ve mekanı ve işin nezaketini dikkate alırdı. Zaruret olmadıkça veya bahis açılmadıkça hadis talimine kalkışmazdı. Talime başlayınca da o kadar selis aktarırdı ki, dinleyenler hayran kalırdı. Bir sene kadar İbn Ömer’in huzurunda bulundum. Hz. İbn Ömer yalnız meal ile yetinmez, kelimeler üzerinde bile titizlikle dururdu, kelimelerin değiştirilmesinden hoşlanmazdı." Bununla ilgili bir misal şudur: "Bir ara onun yanında ravi Übeyd b. Umeyr kale Resulüllah, meselü’l-münafikı, ke şatin min beyni rabıdateyn’ diyerek hadis nakletmeye başladı. İbn Ömer hemen müdahale edip durdurdu. Böyle değil, Resul-i Ekrem şöyle buyurmuştu: beyne ganemeyye’. Bundan dolayı bütün muhaddisler onun hadisleri naklinde temkinli olduğunu bilirler."

Doğuştan itibaren Müslüman bir ailede büyümesinin yanında, Resul-i Ekrem efendimizin 15 sene kadar beraberinde bulunmuştu. O’ndan sonra da Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer zamanlarını da Medine’de geçirdi. Bütün bunları hadis bilgisini derinleştirmekte kullandı. Bütün bilgisini İmam Nafi yoluyla İmam Malik ve İmam ½afiî ekolüne aktardı. Biz Hanefîler için İbn Mes’ud ve Hz. Ali ne ise, Maliki ve ½afiî mezhepleri için de İbn Ömer odur. İbn Ömer’den gelen hadislerin en kıymetli senedi şöyledir: Malik an Nafi an İbn Ömer. Bu sened hadîs ilminde ‘silsiletüz-zeheb’ (altın sened) kabul edilmiştir.

Bu bahsi İmam Malik’in bir ifadesiyle bitirelim. Medine imamı bu büyük zat der ki: "Hz. İbn Ömer’in rivayetleri Kitabullah’tan sonra bu ümm

Yayınlandığı Kaynak :
Yayınlandığı Dergi :
Sanal Dergi :
Makale Linki :
Otel Tekstili antalya escort sakarya escort mersin escort gaziantep escort diyarbakir escort manisa escort bursa escort kayseri escort tekirdağ escort ankara escort adana escort ad?yaman escort afyon escort> ağrı escort ayd?n escort balıkesir escort çanakkale escort çorum escort denizli escort elaz?? escort erzurum escort eskişehir escort hatay escort istanbul escort izmir escort kocaeli escort konya escort kütahya escort malatya escort mardin escort muğla escort ordu escort samsun escort sivas escort tokat escort trabzon escort urfa escort van escort zonguldak escort batman escort şırnak escort osmaniye escort giresun escort ?sparta escort aksaray escort yozgat escort edirne escort düzce escort kastamonu escort uşak escort niğde escort rize escort amasya escort bolu escort alanya escort buca escort bornova escort izmit escort gebze escort fethiye escort bodrum escort manavgat escort alsancak escort kızılay escort eryaman escort sincan escort çorlu escort adana escort