Hit (2948) M-1684

Teslimiyet Kahramanı Hz. Said b. Zeyd (r.a) (Altın Kuşak)

Yazar Adı : İlim Dalı : Biyografi
Konusu : Dili : Türkçe
Özelliği : Makale Türü : Müstakil
Ekleyen : Nurgül Çepni/2009-10-29 Güncelleyen : /0000-00-00

Teslimiyet Kahramanı Hz. Said b. Zeyd (r.a)

Hz. Peygamber'in en yakın arkadaşlarından birini daha yakından tanımaya çalışacağız. Dünyanın en zor işlerinden biri sahabeyi anlatmak. Zira sahabe Allah Resulü'nün sevgili arkadaşları, öte yandan da Allah'ın rıza makamının sahipleridir. Allah'ın kendilerinden razı olduğunu Yüce Beyan'ında ifade ettiği kutlulardır. Bu makamı ihraz eden insanlardan bahsetmenin zorluğu açık. Zira, haklarında konuşacağınız insanlar, Allah Resulü'yle sohbet şerefiyle ayrıcalıklı ve hem de Allah tarafından rızaya erdirilenler ise, işte zorluk burada.

Hz. Said, bu kutlulardan biri. Sağlığında iken cennetle müjdelenen on'dan biri. Hz. Ömer'le birkaç yönden akrabalık şerefinin sahibi. Bir yandan amcasının oğlu, öte yandan eniştesi. Hz. Ömer'in kardeşi Fatıma ile evli. Bu sebeple erkenden İslam'a uyanmış. Bir rivayete göre on beşinci Müslüman. İslam'a girdikten sonra o zamanlar henüz muannid biri olan Hz. Ömer'in hışmına maruz kalmış. Asil bir aileye mensup. Babası, Efendimiz risaletle görevlendirilmeden önce tevhit inanışına bağlı Haniflerden. Kendisinden bahsetmeye başlamadan evvel babasından bahsetmek daha uygun olacak.

Tek Kişilik Ümmet

Allah Resulü'nün, hakkında 'tek başına bir ümmet' payesini layık gördüğü bu insan kim? Önce onu tanımaya çalışalım. Böylece Hz. Said'in nasıl bir evde yetişmiş olduğunu, doğuştan Hakk'a teşne bir insan olduğunu idrakimiz kolaylaşsın.

Said b. Zeyd'in babası, Zeyd b. Amr b. Nüfeyl, selim bir fıtrat sahibi. Kavminin içinde bulunduğu sapıklık ona hiç bulaşmamış. Putlara tapmamış ve hatta onlara karşı o kadar tepki duyuyor ki, onlar adına kesilen kurbandan dahi yemiyor. Ve bu hissini etrafına da telkin etmekten geri kalmıyor.

Hayatı hakkında pek fazla bilgi sahibi olmasak da, bildiğimiz kadarıyla meraklı bir insan hüviyetindedir Zeyd. Kavminin dini yaşayışını beğenmez. Hak dini aramaya çıkar. Ötesini büyük Ömer'in, büyük oğlu Abdullah anlatsın: Eniştem Zeyd, gençliğinde dinleri tetkik etmeye çıkmış. Şam'da rast geldiği Yahudiler ona, kendi dinlerini anlatmışlar. Zeyd'in, inançlarıyla ilgili sorularına, 'bizim dinimize girersen bizim üzerimizdeki gazaptan sen de payına düşeni alırsın' cevabını vermişler. Zeyd ise buna karşılık, 'ben Allah'ın gazabından kaçıyorum' diyor ve Yahudilik'e girmiyor. Sorularına Hıristiyanlar da benzeri cevaplar verince ve ona Allah'ın lanetinden ve gazabından payına düşeni yüklenmesi gerektiğini ifade edince, o dine de girmekten vazgeçiyor. Israrla sorduğu sorulara o dinlerin âlimleri Hz. İbrahim'in dininin bazı saf kalmış uzantıları olan Hanifliği tavsiye ediyorlar. Daha sonra Zeyd, Kâbe’ye yaslanacak, küfür ve sapıklığın içinde yüzen kavmine bakacak ve diyecektir: "İçinizde tek muvahhit benim."

Zeyd'in muvahhitliği sadece isimden ibaret bir şey değildir. Zira bunun gereklerini yapmıştır. Mesela, hiçbir zaman içki içmemiş, kız çocuklarının diri diri gömüldüğü cahiliye devrinde, kızlarını gömmek isteyenleri gördükçe, onlardan kız çocuklarını almış, besleyip büyüttükten sonra da babasına 'kızını istersen alabilirsin' dermiş. Böyle bir muhitte büyümüştür, Hz. Said. Allahım! Sana nasıl ibadet edileceğini bilmiyorum. Bilseydim öyle ibadet ederdim, diye dua dua yalvaracaktır. Kulaklarında Hakk'ın esintileriyle büyüyen Hz. Said, Efendimiz'i görünce hemen iman getirecek, babasının nail olamadığı o payeyi ihraz edecektir. İman ettikten sonra Efendimiz'e gelmiş, babasını anlatmış, onun dediklerini nakletmiş ve Efendiler Efendisi'nden babası için dua istemiştir. Efendimiz de dua etmiş ve 'Onun tek başına bir ümmet olarak dirileceği müjdesiyle' oğul Said'i mutlu etmiştir.

Çileye Doğru

Allah Resulü, Mekke'de iman nurunu neşre başlamıştır. Başlamasına başladı da, küfrün karşılığı da gelmekte gecikmedi. Gözleri ve gönülleri ışıktan rahatsız olan yarasa misaller, hemen karşı atakla müminlere eziyete başladılar. Mekke devrinde iman eden herkes, bu işkenceden nasibini almıştır.

Bunlardan biri de Hz. Said'dir. O devir hakkında fazla bir şey bilmiyoruz. Sadece kendisinin naklettiği bir anekdot, çektikleri hakkında bize bir ipucu veriyor. İman ettiğinden dolayı Hz. Ömer'in pek çok kez dayağını yemiştir. O Ömer ki, iman eden cariyesini, döver döver, yorulduğu için bırakırdı. Bu Ömer'in akrabası olmak, anlaşılıyor ki, o kadar kolay değildir. Hz. Said işkencelere katlanmış, sabretmiş ve öğrendiklerini yaşamaya çalışmıştır. Meyvesini, daha dünyada iken tatmıştır: Hz. Ömer kendi evinde iken Müslüman olmuştur. Malum hadiseyi yeniden hatırlayalım: Hz. Habbab b. Eret, Said b. Zeyd'in evinde, onlara yeni gelen Taha suresinin ilk ayetlerini okutuyor. Beraberce Kur'an öğreniyorlar. Birden avluda telaşlı ayak sesleri. Kapı ardına kadar açılıyor ve tüm dehşetiyle kapı gibi Ömer kapıda beliriyor. Bereket, daha önceden Habbab'ı saklamışlardır. Eniştesine ve kız kardeşine okuduklarının ne olduğunu sorar. Onların inkâr gayretleri de bir fayda etmeyecektir. Eniştesinin üzerine yürüyen Ömer, bir darbede onu yere serer. Kocasını korumak uğruna araya giren kız kardeş Fatıma da bir tokatla Ömer'in hışmından nasibini alır. Fakat o, Ömer'in kardeşidir. Birden celallenir. Tokadı da yiyince, aradaki perde yırtılmış, ağabeyine karşı pervasızdır; haykırır: 'Evet, iman ettik, ne yapacaksan yap.' Kardeşinden o güne kadar böyle bir tavır görmemiş Ömer, birden yelkenleri indirir, mülayim bir sesle 'okuduklarını kendisinin de görmek istediğini' söyler. Netice olarak, imana giden yola Said'in evinden ilk adımı atar Koca Ömer. Bu mutlulukların en büyüğüdür. Demek, o güne kadar Ömer, yakından Kur'an'ı dinlememiştir hiç. Eğer dinleseydi, onun gibi bir dimağ, gönlünü Kur'an'a açmakta, İslam'a teslimde bu kadar geç kalmayacaktı. Yaşadığı hayatın hayhuyu, kendisiyle bir an için bile olsa baş başa kalmasına müsaade etmemiştir anlaşılan..

Hicret Mevsimi

Hz. Said, Efendimiz'in zaman zaman değişik merkezlere gönderdiği müminler arasında yer almıştır. Habeşistan'a değilse de Medine'ye gidenlerin ilklerindendir. Orada kendilerine bağırlarını açan Ensar'dan Rifaa b. Münzir'in evinde misafir olur. Daha sonra Efendimiz de Medine'ye gelip, orayı merkez seçince, Hz. Said bu kez, Rafi b. Malik hazretleriyle kardeşleşecek, geçici bir süre de olsa birbirlerinin mallarına varis olabileceklerdir.

Savaşa İzin Çıktı

Ashab-ı Kiram'ın Medine'yi yeni merkez seçmeleri, Kureyş'i öfkelendirmişti. Zira orası kendilerinin ticaret yolları üzerinde yer almaktaydı. Ticaretlerine engel olma korkusuyla, müminlere karşı bir hareket düşünüyorlardı. Bu fırsatı Efendimiz onlara verdi. Mekke'de kalan mallarının gasbıyla teşkil edilen kervanın Medine yakınından geçtiğini Efendimiz haber alınca, kervan üzerine bir sefer düzenledi. İlahi irade ise, küfre unutamayacağı bir tokat vurmayı murat buyurmuş. Kervan üzerine hazırlanan sefer, Kureyş ile bir savaşa dönüştü. Bedir de unutulmayacak bir savaş oldu. Müminlerden sekiz kişinin şehadetine mukabil, Kureyş'in büyüklerinden yetmiş kişi öldürüldü.

Hz. Said, bu seferde kendisine verilen bir istihbarat görevi sebebiyle bu savaşa iştirak edememişti. Efendimiz de görev sebebiyle bulunamadığından ötürü, ganimetten hisselerine düşeni vermişti.

Hz. Said'in diğer savaşların hepsine katıldığını biliyoruz. Fakat bu savaşlardaki yaptıklarına dair bilgimiz yoktur. Burada, kaynaklarımızda onun hakkında savaşlardaki durumuyla ilgili bilginin nakledilmemesiyle ilgili bir akıl yürütmede bulunmak istiyorum. Bedir harbinde de gördüğümüz gibi. Efendimiz (s.a.s), onu Kureyş'in ahvalinden bilgi getirmesi için istihbarat göreviyle vazifelendirmişti. Belki de daha sonraki hayatında bu işe devam etmiş, duyduğu şeyleri daima Efendimiz'e iletmiş olabilir. (Malum olduğu üzere Hz. Abbas da Mekke'de bu görevle kalmıştı.) Çünkü Efendimiz'in o yüce fetaneti, şahısları tespitte ve onları görevlendirmede fevkalade üstündü. Herkese fıtratına ve kabiliyetine göre iş verirdi. Görev sahiplerinin her biri de görevini en iyi bir şekilde yaparlardı.

Halifeler Devrinde

Hz. Said'in Efendimiz sonrası ahvali hakkında pek bilgimiz yoktur. Bildiğimize göre, Hz. Ömer devrinde Şam muhasarasına iştirak etmiş. Burada Ebu Ubeyde b. el-Cerrah'la birlikte çarpışmıştır. Hz. Ebu Ubeyde onu Şam'a tayin etmek istediğinde, kabul etmemiş, kalan hayatını bir nefer olarak sürdürmek istemişti. Ebu Ubeyde, onun bu tercihine karışmamış, o da bir nefer olarak cihaddan cihada koşmuştu. Ardından Yermük muharebesine iştirak etmiş, burada da kahramanlıklarda bulunmuştur. Daha sonraki hayatını Medine yakınlarındaki Akik'te geçirmişti.

Fitneler Karşısındaki Tavrı

Hz. Said b. Zeyd'in fitneler karşısındaki tavrıyla ilgili net bilgiye sahip değiliz. Ama onun gibi Resulullah'ın terbiyesinde yetişmiş, Kur'an'ın 'fitneyi katilden tehlikeli' kabul eden ayetlerini okumuş ve hassas bir yüreğe sahip bir insanın acılardan iki büklüm olduğunu tahmin etmek, zor olmasa gerektir. Aşağıda nakledeceğimiz anekdotlardan onun tavrı hakkında bir fikir sahibi olabiliriz.

Hayatında gördüğü değişik durumlar karşısında tavrını hiç değiştirmeyen Hz. Said'e Hz Osman'ın şehadeti çok dokunmuştu. Bu hadise karşısında son derece muzdarip olmuş ve bir gün Küfe Camiinde etrafındakilere şöyle demişti: 'Allah'a yemin olsun ki, sizin Hz. Osman'a karşı bu hareketiniz yüzünden Uhud dağı yerinden oynasaydı, değerdi.'

Yine bir başka gün, Küfe valisinin yanında bulunduğu sırada, birisi gelir, valiyle söze başlamadan önce, küfreder. Hz. Said, kime küfredildiğini bilmediğinden valiye sorar: 'Bu adam kime küfretti?' Vali, Hz. Ali hakkında kötü konuşulduğunu söyleyince o yumuşak insan birden parlar: 'Demek senin yanında Allah Resulü'nün cennetle müjdelediği bir sahabi hakkında kötü laflar ediliyor ve sen buna tepki göstermiyorsun' diyerek valiyi azarlamıştır. Hem de cemaatin ve valinin adamlarının içinde. Çünkü Hz. Said'in aldığı terbiye bunu gerektiriyordu.

Şahsiyeti

Hz. Said, Efendimiz'in en yakın dairesinde bulunan bahtiyarlardandır. Büyük Tabiin âlimlerinden Said b. Cübeyr, Aşere-i Mübeşşere'yi anlatırken şöyle der: 'Bunlar namazda Resulullah'ın ardında, savaşta da Efendimiz'in önünde yer alırlardı.' Bu kutlulardan biri olan Said b. Zeyd, kalbini dünya hırslarından, dünyanın basit isteklerinden kurtarabilmişlerden idi. Ömrünü bu deni dünyanın hasis şeyleri uğrunda tüketmemişti. Ömrünün sonlarına doğru Akik mevkiine yerleşmiş, son günlerini burada geçirmişti. Hz. Osman zamanındaki paylaştırılan ganimetlerden Irak taraflarında kendisine bir arazi verilmişti.

Sahabeye karşı sonsuz saygısı vardı. Onlara yapılacak saygısızlığın önüne geçmek için elinden gelen gayreti göstermiştir. Sahabenin diğer insanlara olan üstünlüğünü anlatması açısından şu ifadesi önemlidir: 'Bir insanın Resulullah ile beraber bir makamda yüzünün tozlanması, sizin herhangi birinizin Hz. Nuh kadar yaşasa bile, bu müddet zarfındaki amellerinden daha hayırlıdır.' Zaten Aşere-i Mübeşşere ile alakalı rivayet edilen hadisin ravilerinden biri de kendisidir. Bir gün Küfe mescidinde iken şöyle demişti: 'Ben Resul-u Ekrem'den şunu duydum ve ezberledim. Ebu Bekir, Ömer, Ali, Osman, Talha, Zübeyr, Abdürrahman, Ebu Ubeyde cennettedirler. İstersem bunun dokuzuncusunu da söylerim', demişti. Çok ısrarlara ve verilen yeminlere dayanamayarak, dokuzuncu ismin kendisi olduğunu söylemek durumunda kalmıştı. İslam'ı en güzel anlayanlardan ve güzelce yaşayanlardan biri idi.

Kerameti

Hz. Said aynı zamanda duası makbul biri idi. Bununla ilgili bir vak'a nakledilir. Akik'te otururken arazi komşusu Erva isimli bir kadın, zamanın Medine valisi Mervan'a gider ve Said b. Zeyd'in kendi arazisine tecavüz ettiğini söyler. Mervan da iki kişi görevlendirir. Bunlar meseleyi yerinde tetkik edecekler; kimin haklı olduğunu tarafları dinledikten sonra valiye rapor edeceklerdir. Abdurrahman b. Amr isimli birinin başkanlığındaki heyet, Akik'te Hz. Said'le görüşmeye geldiklerinde onları karşılayan Said, niçin geldiklerini anlar. Onlara şöyle der: 'Ben Resul-u Ekrem'den şunu duydum: Kim ki, kendisine ait olmayan bir arazi parçasını alırsa, yerin yedi katında da olsa, kıyamet gününde o toprak, onun boynuna dolanacaktır.' Bu hadisi rivayet ettikten sonra, kendi arazisi dışına çıkmadığına dair yemin etmiş ve ellerini kaldırarak o kadın hakkında şöyle dua etmişti: 'Allahım, Bu kadın yalan söylüyorsa, gözü kör, kuyusu ona mezar olsun.' Aradan bir müddet geçtikten sonra o kadın gözlerini kaybetmiş, evinde dolaşırken bahçesindeki kuyuya düşmüş ve orada ölmüştü. Belki de o devirde Emevilerin hâsıl ettiği sahabe karşıtı, sahabeyi baskı altına almak isteyen havada o kadın bir şeyler alabileceğini ummuştu. Allahu A'lem.

Hanımları ve Çocukları

Hz. Said birkaç kere izdivaç yapmış bunlardan pek çok çocuk sahibi olmuştu. Erkek çocuklardan bazılarının isimleri şöyledir: Abdurrahman Ekber, Ömer, Abdullah Asgar, Muhammed, Esved, İbrahim, Talha.

Kız çocuklarından bazılarının isimleri de şöyledir: Atike, Ümmü Hasan, Ümmü Selma, Ümmü Said, Ümmü Habibi Kübra, Âişe, Zeyneb.

Vefatı

Ömrünün sonlarına doğru Akik'e yerleştiğini söylemiştik. Burada huzur içinde yaşıyordu. H. 50 senesinde, yetmiş beş yaşlarında iken ahirete göçmüştü. Vefatını haber alan İbn Ömer, Sa'd b. Ebi Vakkas hemen gelmişler, Hz. Sa'd gasil ve tekfin işini halletmişti. Namazını İbn Ömer kıldırmış, naaşı Medine'ye getirilerek, oraya defnedilmişti. Mezarına da yine ikisi indirmişti. (Rahmetullahi aleyhi rahmeten vasia.)

Rivayet ettiği hadislerden:

Ahmed b. Hanbel'in Müsnedine bakıldığında rivayet ettiği hadislerin tamamının 35 civarında olduğu görülür. Bunlardan bazıları mükerrerdir. Yukarıda naklettiklerimizden ayrı olarak iki tanesini daha nakledelim:

"Efendimizle Hira veya Uhud üzerinde bulunuyorduk. O anda dağ sarsılmaya başladı. Resulullah şöyle buyurdu: 'Hira yerinde dur. Senin üzerindekiler, ya sıddıktırlar veya şehittirler. Efendimiz, bilahare yukarıda isimleri geçen cennetlikleri zikretti."

Rivayet ettiği hadislerden bir tanesi de şöyledir: "Kim ki malı uğrunda ölürse şehittir. Bir karış toprağı gasbeden, yerin yedinci katına inse de, o toprak onun boynuna dolanır."

(Diğer kaynaklar yanında Nedvî’nin, Asr-ı Saadet, 2:19 ve devamından istifade edilmiştir.)

Yayınlandığı Kaynak :
Yayınlandığı Dergi :
Sanal Dergi :
Makale Linki :
Otel Tekstili antalya escort sakarya escort mersin escort gaziantep escort diyarbakir escort manisa escort bursa escort kayseri escort tekirdağ escort ankara escort adana escort ad?yaman escort afyon escort> ağrı escort ayd?n escort balıkesir escort çanakkale escort çorum escort denizli escort elaz?? escort erzurum escort eskişehir escort hatay escort istanbul escort izmir escort kocaeli escort konya escort kütahya escort malatya escort mardin escort muğla escort ordu escort samsun escort sivas escort tokat escort trabzon escort urfa escort van escort zonguldak escort batman escort şırnak escort osmaniye escort giresun escort ?sparta escort aksaray escort yozgat escort edirne escort düzce escort kastamonu escort uşak escort niğde escort rize escort amasya escort bolu escort alanya escort buca escort bornova escort izmit escort gebze escort fethiye escort bodrum escort manavgat escort alsancak escort kızılay escort eryaman escort sincan escort çorlu escort adana escort