Hit (4124) M-1569

Bir Zarif İnsan Üstad Ali Alparslan

Yazar Adı : Ali Alparslan İlim Dalı : Yazar Hakkında
Konusu : Dili : Türkçe
Özelliği : Makale Türü : Yazar Tanıtım
Ekleyen : Nurgül Çepni/2009-07-28 Güncelleyen : /0000-00-00

Bir Zarif İnsan: Üstad Ali Alparslan

Ali Bey, kendi vadisinde sessiz sedasız akıp giden bir nehir gibi kendi başına mesleğini icra eden ve büyük hocalardan öğrendiği işini en güzel şekilde yapmaya çalışan mütevazı bir insandı.

Hocamız, üstadımız, mütevazı ve zarif insan Prof. Dr. Ali Alparslan'ı 25 Ocak Çarşamba günü, dost ve sevdiklerinin omuzlarında ebediyete uğurladık. Trabzonlu şair Cüdî'nin o meşhur kıt'asında ifade ettiği gibi, hocanın ölümüne bütün dosttan ve talebeleriyle beraber sanki bütün alem kar şeklinde gözyaşı döküyor ve matem tutuyordu.

Ali Bey, bir yönüyle üniversitede Eski Türk Edebiyatı kürsüsünde metinler şerhi hocası, bir yönüyle Necmeddin Okyay ve Halim Özyazıcı gibi son devrin iki büyük hat üstadından icazet almış olması dolayısıyla hat sanatında klasik ekolü devam ettiren bir hattat, başka bir yönüyle de hemen herkese karşı son derece hoşgörülü, derviş-meşrep, gönül ehli, zarif bir insandı.

Hocayı, Türkiye'nin büyük bir siyasal ve sosyal kargaşa yaşadığı, anarşinin zirveye tırmandığı 70'li yıllarda Edebiyat Fakültesi'nde talebe olduğum sırada tanıdım. Hele 12 Mart muhtırasının verilmesinin arifesinde çok az ders yapabildiğimiz o meş'um günlerde hocanın bize vermiş olduğu dersleri net bir şekilde hatırlayamıyorum. Galiba, hocamız Prof. Dr. Fahir İz'in Amerika'ya gitmesi üzerine onun yaptığı "Eski Türk Edebiyatında Nazım" ve "Eski Türk Edebiyatında Nesir" adlı bir kısım derslerimize girmişti. Fahir Bey’in Eski Türk Edebiyatında Nazım I-II ile Eski Türk Edebiyatında Nesir adlı birinci hamur kağıda basılmış kitapları, hele o tuğla gibi olan ikincisi, talebeyi; çok ucuz bir fiyatla Ali Bey'in odasında tevzi ediliyordu; hocayla herhalde bu kitapları satın alırken daha yakın temasımız oldu. Ama Ali Bey'i gerçek anlamda bir hoca olarak, benim gibi birçok arkadaşım, asıl mezuniyet imtihanlarımız sırasında tanıdık.

Şu anda bir kısım arkadaşlarımla bazıları hayatta olan hocalarım şahittir; o günleri yaşayanlar mutlaka hatırlayacaklardır: Bizim mezuniyet imtihanlarına gireceğimiz 1972 yılında Prof. Dr. Ali Nihad Tarlan yaş haddinden emekli olmuş, Eski Türk Edebiyatı kürsüsünün basma Prof. Dr, Abdülkadir Karahan geçmişti. Bizim geleneğimizde ölenlerin arkasından konuşulmaz ama, o yıllarda Karahan'ın talebeye çektirdiği sıkıntı ve çileyi unutmak mümkün değil! Bütün bunlar o günleri yasayan herkesin malumudur. Özellikle daha önce Alı Nihad Beyle çalışanlara karşı Karahan'ın tavrını söylemeye bile lüzum yok. Dersini çalışsa da çalışmasa da, bilse de bilmese de onlar hocanın nazarında peşin peşin “kader kurbanı” idiler. Bu yüzden,. talebe için bir bakıma hayat-memat meselesi olan böyle bir hengame içinde, sözlü imtihanlarında şöyle bir yol tutulduğunu fark ettik: Önce Karahan'dan imtihana girip pek de iyi cevaplar veremeyen ekseriyet-i azimeye sırf ortalaması tutsun da talebe başarılı olsun diye, Ali Bey yüksek notlar veriyor, ancak bu şekilde bir denge sağlanabiliyor ve "Karahan'ın gözdesi" olmayan birçok öğrenci sınavdan bu şekilde yakasını kurtarabiliyordu. Bütün bunlar o günlerin bizzat tanığı olanlar tarafından şimdiye kadar yazıldı mı bilmiyorum, ama işte bütün bu anlattıklarım aynı zamanda o yılların üniversite gerçeğini meydana getirmektedir.

Ali Bey'le dostluk bağlarımız sonraki yıllarda, ben Türkoloji Bölümü Seminer Kitaplığı'nda çalışırken daha da ilerledi; aramızda herhalde hocanın Çorlulu benim de Edirneli olmam dolayısıyla başlayan muhabbet, onun ölümüne kadar aşağı yukarı otuz yıl devam etti. Şimdi o günleri düşünüyorum da, acaba hiçbir şekilde zedelenmeden bu kadar uzun süre devam edebilen ve herkese nasip olmayan bu dostluğun sırrı neydi? Bunda elbette en büyük pay, "Yaradan'dan ötürü bütün yaratılanları hoş görme” sırrına ermiş hocaya aittir. Ders saatleri dışında hocanın fakültedeki odasının kapısı yaz kış daima açık durur, koridordan gelen geçen mutlaka hocaya selam verir veya teklifsiz tekellüfsüz, elini kolunu sallayarak hocanın odasına girer, masanın önündeki koltuğa oturabilirdi. Özellikle yaz aylarında sıcaklardan bunalan hocayı çoğu zaman kısa kollu gömlekle, bazen göğsü bağrı açık, kolları sıvalı vaziyette dolaşır veya yanında oturan birine meşk yaptırırken görürdünüz. Hatta bu yüzden hocaya "Üryani şeyhi" diye takılanlar olur, bazıları da gerçekten böyle bir tarikatın var olduğu zehabına kapılırdı. Hocanın kapısı sadece maddi anlamda değil, gerçekten her anlamda ve herkese açıktı; kendisinden bir şey isteyen hiç kimseyi, kim olursa olsun, asla reddetmez, hiçbir şekilde geri çevirmezdi. Hocanın, öyle zannediyorum kendi hocalarından tevarüs ettiği ve bugün artık giderek kaybolan bariz vasfı, hiçbir şey beklemeden, hiçbir hesaba kitaba dayanmadan her isteyenin isteğine "rıza-yı Bari" için cevap vermesi idi. Hoca hiçbir zaman bıkıp usanmaz, asla yorulmaz, özellikle kendisinden hat meşk etmek isteyen en kabiliyetsiz taliplere bile, onların kalbini kırmadan yol gösterir, ders verir, yazdıklarını düzeltir, ellerinden tutardı. Hoca aynı zamanda zevk sahibi, oldukça titiz ve hassas bir insandı. Fakültedeki odasında masasının üzeri daima düzenli ve tertipli dururdu. Kazaen birisi masadaki eşyalardan birinin yerini değiştirse, nedense hoca bundan rahatsız olur, yeri değiştirilen eşyayı hemen eski yerine koyardı. Hoca da neticede bir insandı ve çevresindeki insanlara karşı bu kadar hoşgörülü olmasına rağmen, onun da sevmediği, hoşlanmadığı bazı kimseler vardı. Hoca aynı zamanda çok cömert bir insandı.

Hoca, talihinin güzel bir tecellîsi olmak üzere daha gençlik yıllarında Osmanlı'nın bir bakıma son bakiyeleri diyebileceğim gıll ü gışsız, birtakım halis münevverleri tanıma ve onların sohbet halkalarına dahil olabilme fırsatına erişmiş şanslı bir insandı.

Hoca, bugün bizlerin yaptığımız gibi kitaplardan okuyarak değil, o güzel insanların yanında, bir nevi hayat tarzı olarak onlardan geleneksel kültürümüzün inceliklerini bizzat yaşayarak temessül etmişti. Hocanın, aynı nesle mensup diğer hocalardan bariz farkı işte buradan geliyordu. Onun hocaları arasında kendisinden ta'lîk icazeti aldığı Necmeddin Okyay Hoca, divanî ve celi divanî icazeti aldığı Halim Özyazıcı Hoca, divan edebiyatı ve tasavvuf konularında hocası Abdülbaki Gölpınarlı, ebrû üstadı Mustafa Düzgünman, sanat tarihçisi ve şair Rıfkı Melul Meriç ilk aklıma gelenler. Hususi sohbetlerimizde zaman zaman hoca bu isimlerini saydığım üstadlarımdan bir takım anekdotlar nakletmekten de hoşlanırdı.

Ali Bey'in meziyetlerinden biri de Farsça ile İngilizce’ye iyi derecede hakim oluşu idi; Tahran'da kaldığı yıllarda Farsça, Oxford ve Londra'da kaldığı yıllarda da İngilizce’ye çok iyi öğrenmiş, bir yandan da Oxford ve Chicago'da iken, oradaki öğrencilerine aynı zamanda Osmanlıca öğretmiştir.

Hocanın asıl üzerinde durulması gereken bir meziyeti daha vardı: bu konuda belki bana söz düşmez, hat sanatıyla meşgul olan hocalarımız mutlaka bu konuyu ele alacaklardır, ama bu hususta ben de birkaç cümle söylemek istiyorum. Bildiğim kadarıyla hoca, hattat Hamid Aytaç’tan sonra, klasik ekolün ta'lik, nesta'lik ve divanî hatta yaşayan yegane üstadı idi. Rahmetli hocam Mehmed Çavuşoğlu'ndan farklı zamanlarda ve farklı meclislerde, merhum Süheyl Ünver'in, Ali Bey için, üstüne basa basa "Asrımızın Yesarisi" demiş olduğunu, hem de birkaç defa duyduğumu söylemeden geçemeyeceğim.

Fakülteden mezun olduktan sonra Türkoloji Bölümü Seminer Kitaplığı'nda çalışırken, herhalde okuduğum bir kitapta gördüğüm ve çok beğendiğim Baki'nin:

Cihan efsânedir aldanma Bâki
Gam u şâdî hayal ü hâba benzer

beytini bir gün hocaya göstermiştim: birkaç gün sonra hoca beyti ta'lîk hatla yazarak getirip masamın üzerine koymuştu. Hoca herhalde benim bu tür yazıya karşı ilgi duvduğumu hissetmiş olmalı ki, bir gün yine güzelce aharlanmış bir kağıt üzerine iri ta'lik hadlerle "Allah bes bâkî Hak' yazılı bir yazı getirip koydu. Hocaya, edeben, "Hocam niye 'Allah bes bâkî heves' değil?' diye soramadım; muhtemelen elindeki kağıt "sin" harfini çekmek için kısa gelmişti; onun için “heves” kelimesi "Hak" olarak yazılmıştı. Yıllar sonra merhum Mehmed Çavuşoğlu, hocanın kendisine yazdığı bazı yazılarla birlikte bu yazıyı da, o zamanlar Süleymaniye Kütüphanesi'nde eski kitapların cilt tamiriyle uğraşan Sayın İslam Seçen'e zerefşan yaptırmıştı Şimdi rahmete kavuşan ve maalesef dükkanı da kapanan Sıraselviler'deki o yılların meşhur çerçevecisi Remzi Bey'in, renklere uygun bir şekilde çerçevelediği bu yazı, diğer bazı yazılarla birlikte evimizin en mutena köşesinde, baktıkça yazana ve çerçeveleyene rahmeti hatırlatıyor. Ali Bey, başka bir gün de Kanuni Sultan Süleyman'ın "Muhibbi" mahlasıyla yazdığı meşhur:

Halk içinde mu’teber bir nesne yok devlet gibi
Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi
Olsa kumlar sayısınca ömrüne hadd ü aded
Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi

kıt'asını bu defa divani hatla yazıp hediye etmişti.

Dükkanlarının kapılarına astıkları tabelalara hatta gazetelere verdikleri ilanlara varıncaya kadar kendilerine "Hattat" unvanını uygun gören nev-zuhur birçok zevatın türediği ve ceplerini doldurmak suretiyle köşeyi döndükleri bir zamanda hoca, kendilerinden icazet aldığı hocaları gibi, bu işi, yani giderek kaybolmaya yüz tutan hat sanatını ihya işini asla kazanç amacıyla kullanmamış ve bu işi ticaret aracı haline getirenlere de zaman zaman fena halde kızmış, zaman zaman da gülüp geçmişti.

Ali Bey sadece sevdiklerine karşı değil, hemen herkese karşı son derece cömert bir insandı; kendisinden yazı veya başka bir şey isteyen her kim olursa olsun hemen herkesin arzusunu yerine getirmeyi bir nevi şiar edinmişti. Fakültede hocalık yaptığı yıllarda Türkoloji ve Tarih koridorundaki yaşlı veya genç birçok hocanın evinin duvarlarında Ali Bey'in hatt-ı destiyle yazılmış bir veya birkaç levha mutlaka vardır.

80'li yıllarda Edirne ziyaretlerimden birinde Hasan Sezayî-i Gülşenî türbesinde duvara asılı oldukça perişan bir "Ya Hazret-i Pir-i Sanî Hasan Sezayi-i Gülşeni" levhasını görmüş ve buraya bunun yerine güzel bir levha asılmasının daha iyi olacağım arzu etmiştim. Bu arzumdan hocaya söz ettiğimde, derhal "Olur paşam!" dedi ve bir hafta içinde yine güzel bir ta'lîk hatla yazıyı getirdi: ancak şimdi bende bulunan bu yazı ebrulanırken bir kazaya uğradı ye biraz bozulduğu için maalesef türbeye de konulamadı. Hoca, yapıştırma ameliyesi sırasında yer yer bozulan yazısını görünce biraz canı sıkıldı ve mahcubiyetten ne yapacağını bilemeyen bana, yine de: 'Sıkma canım paşam, yenisini yazarım!" dedi ama, yenisini yazması da bir türlü nasip olmadı.

Bütün bunlardan başka, çeşitli zamanlarda yayıma hazırladığım kitaplarda geçen Farsça manzum veya mensur bütün parçaların Türkçe'ye tercümelerini de, hiçbir zaman sıkmadan ye sıkılmadan yine hoca yapmıştır; bu yüzden hocanın üzerimizdeki hakkını ödememiz mümkün değildir.

Ali Bey, günümüzde birçok kişide gördüğümüz tarzda, kavgacı, iddialı, çığırtkan biri değildi, tam aksine kendi vadisinde sessiz sedasız akıp giden bir nehir gibi, kendi başına mesleğini icra eden mütevazı bir insandı; büyük hocalardan öğrendiği işini en güzel şekilde yapmaya çalışan çelebi mizaçlı bir dervişti. Başkaları bir takım dolaplar çevirirken, büyük paralar kazanırken, hoca köşesinde sessiz sedasız yazılar yazıyor; bu şekilde yok olmaya, ortadan kalkmaya yüz tutmuş klasik sanatlarımızdan birini, hüsn-i hattı ihya ediyordu. Hoca, gerek bugün büyük bir kısmı kendisinin hediye ettiği dost ve yakınlarının ellerinde bulunan yazıları ile, gerek dersler vermek suretiyle yetiştirmiş olduğu ve icazet verdiği talebeleri ile, gerekse çoğu IRCICA bünyesinde gerçekleştirilen hat yarışmalarında jüri üyesi olarak yapmış olduğu isabetli seçim ve değerlendirmelerle, hat sanatımızın ihyasında, son 25-30 yılda en büyük rolü oynayanların başında gelmektedir. Hoca yazdığı yazılar ve yetiştirdiği talebelerle hat sanatını eski ihtişamına kavuşturmuş ve bugünün mazi ile bağlanmasında belki farkında olmadan bir köprü rolü oynamıştır. Bugün belki bazıları henüz bunu fark etmemiştir, ama kanaatimce ileriki günlerde hocanın büyüklüğü daha iyi anlaşılacaktır.

Ali Bey'in hayatı sadece yazılar yazmak ve dersler vermekle geçmemiştir; hoca hat sanatımızla ilgili bu gayretleri dışında gerek Türk hat sanatı tarihi, gerekse divan edebiyatıyla ilgili çeşitli bilimsel makale ve kitaplar da kaleme almıştır, ama bütün bunların yanında hocanın asıl önemi hat sanatını yaşatmasındaki bitmez tükenmez gayretleridir. Gerek emekli olduğu 1992 yılına kadar Edebiyat Fakültesindeki odasında, gerekse emekli olduktan sonra Mimar Sinan Üniversitesi Geleneksel Türk Sanatları Bölümü'nde yıllardır vermekte olduğu dersler onun bu yoldaki gayret ve fedakarlığını ortaya koymaktadır.

Hoca, kanaatimce, yaptığı işten zevk duyan, bundan hiçbir maddî karşılık beklemeyen ve artık nesli tükenmekte olan büyük insanlardan biri idi.

Kaderin garip bir tecellisi olmalı; İstanbul Türkoloji Bölümü'nün üç değerli hocası, farklı yıllarda 25 Ocak günü toprağa verilmiştir. Ahmet Hamdi Tanpınar 25 Ocak 1962 günü; Mehmet Kaplan 25 Ocak 1986 günü ve Ali Alparslan 25 Ocak 2006 günü.

Cenab-ı Hak sonsuz rahmetinden hocamızı da hissedar etsin, mekânı cennet olsun.

Yayınlandığı Kaynak : 2006-03-01
Yayınlandığı Dergi :
Sanal Dergi :
Makale Linki :
Otel Tekstili antalya escort sakarya escort mersin escort gaziantep escort diyarbakir escort manisa escort bursa escort kayseri escort tekirdağ escort ankara escort adana escort ad?yaman escort afyon escort> ağrı escort ayd?n escort balıkesir escort çanakkale escort çorum escort denizli escort elaz?? escort erzurum escort eskişehir escort hatay escort istanbul escort izmir escort kocaeli escort konya escort kütahya escort malatya escort mardin escort muğla escort ordu escort samsun escort sivas escort tokat escort trabzon escort urfa escort van escort zonguldak escort batman escort şırnak escort osmaniye escort giresun escort ?sparta escort aksaray escort yozgat escort edirne escort düzce escort kastamonu escort uşak escort niğde escort rize escort amasya escort bolu escort alanya escort buca escort bornova escort izmit escort gebze escort fethiye escort bodrum escort manavgat escort alsancak escort kızılay escort eryaman escort sincan escort çorlu escort adana escort