Yazar Adı : İbn Arabi, Ebu Abdullah Muhammed b. Ali b. Muhammed | İlim Dalı : Tasavvuf |
Kitap Dili : | Kitap Tipi : |
Konusu : | Sitedeki Kayıt Türleri : |
Ekleyen : Nurgül Çepni/2008-12-03 | Güncelleyen : /0000-00-00 |
Fususu'l-Hikem
(Öz Hikmetler veya Hikmet İncileri) İst, 1309, Bâli Efendi Şerhiyle, 1946,Kâhire,Affifi neşri)
İbn Arabî'nin en çok rağbet gören, en fazla istinsah edilen, okunan, üzerine şerhler ve ta'likler yapılan, çeşitli dillere tercüme edilen eseri Fusus'tur. Bu kadar çok ilgi görmesinin sebebi İbn Arabî'nin bu eseri rüyasında gördüğü Hz. Peygamber'in tamamiyle ve aynen onun tarif ettiği şekilde yazmış olması daha doğrusu bu eseri harfiyyen ve aynen Hz. Peygamber'den almış olması, buna kendinden hiç bir şey katmadan, fazlasız ve noksansız olarak müslümanlara sunmuş olduğunu eserin girişinde belirtmesi ve taraftarlarının ve takipçilerinin de buna inanmış olmalarıdır.
Aslında İbn Arabî eserlerini Allah'tan gelen vahiyle yazdığını her eserinde tekrarlar, o halde Fusus'un gördüğü rağbeti, bu eserin İbn Arabi'nin fikir sistemini kısaca vermiş olmasına bağlamak daha doğru olur ( İbn Arabî, Fusûs, 48. Nakşbendiye tarikatının ünlü şeyhi Muhammed Parsa bile: "Fusûs ruhtur, Futuhât onun kalbi", "Fusûsu okuyan Hz. Peygamberin izinden gitme konusunda güçlü bir arzu duyar." demiştir. Bk. Cami, Nefahâtu'l Üns trc. 435. Fusûs'un batı dillerine yapılan tercümeleri için bk. A. Scihmmel, Tasavvufun Boyutları, İstanbul. 1981. 397.)
İbn Arabî 627/1230'da Şam'da iken Hz. Peygamber'i rüyasında gördüğünü onun kendisine Fususu'l -Hikem'i vererek: "Bunu halka sun" dediğini söyler ve ekler: "Ben, bana ne verilmişse onu sunuyorum, şu satırlarda yazdıklarım bana nâzil olan bilgilerden başka bir şey değildir. Ben ne Resûlüm ne de nebi. Ama onun vârisiyim ve ahiret için ekip dikiyorum (İbn Arabî, Futuhât, I, 32.)
Fususu'l-Hikem'in en önemli özelliği, İbn Arabî'nin öbür eserlerinde dağınık, biraz da örtülü olarak anlattığı Vahdet-i Vüccud öğretisini bu eserde daha derli toplu ve daha açık bir şekilde ortaya koyması, bununla ilgili temel kavramları tesbit edip kendine özgü terminoloji (ıstılahlar) geliştirmiş olmasıdır. Ayet, hadis, kelâm ve tasavvuf gibi İslâmî kaynakların yanısıra yeni Eflatunculuk, Hıristiyanlık, Gnostisizm, Bâtınılık (İsmailiye) ve İhvanu's-Safa gibi kaynaklara da dayanarak geliştirdiği ve kendi damgasını vurarak öğretisine mal ettiği bu kavramlar ve terimler ondan sonra Arab, Acem ve Türk mutasavvıflar ve sûfî şairler tarafından sürekli olarak tekrarlanmış ve muhtevaca zenginleştirilmiştir.
İbn Arabî Fusûs'u 27 bölüme ayırmış, her bölüme bir Peygamber'in adını vermiştir. Burada peygamberden maksad da onların şahsiyetleri değil, manevî hakikatlarıdır. Yani İbn Arabî bazı tasavvufî meseleleri ve hakikatları birer peygamber gibi tasavvur ediyor. Bu meselelerden her birine bir Peygamber adını veriyor. Peygamber ile meseleler arasında da bir takım münasebetler kuruyor. Peygamber adıyla incelediği tasavvufi gerçekler her zaman ve her yerde geçerli kabul ediliyor. İbn Arabî Abadileden (Abdullahlardan) bahsederken de aynı usule başvurup soyut meseleri somut konular halinde ortaya koyuyor. (Bk. Kitabu'l-Abadile, Kâhire, 1969)
Fusûsu'l-Hikem yazıldığı zamandan itibaren büyük alaka görmüş, şerh ve tercüme şeklinde yüzlerce çalışmanın konusu olmuştur. Fusûs'la ilgili belki de ilk çalışmayı yine İbn Arabî yaptı. Bu konuda Nakşu'n-Nusûs (Bk. Resailu İbni'l-Arabî içinde, Haydarabad,1948) veya Miftahu'l-Fusus adıyla bilinen bir eser yazdı. Talebesi Sadreddin Konevî'nin el-Furuk, bundan sonra Fahrettin Irakî'nin, Müeyyeduddin Cendi'nin, Sadeddin Fergânî’nin, Afifuddin Tlemsânî'nin, Abdurrezzak Kaşânî'nin, Davud-i Kayserî'nin, Muhammed Parsâ'nın, Cami'nin, Abdulganî Nablusi'nin, Abdullah Bosnevî'nin, Avni Konuk'un çalışmaları en değerli olanlarıdır. (Bk. K. Çelebi, K.ez-Zunun, II, s. 1261. Brock, Gal, I, 300). Sahib Khaja Khan Fusus'u özet olarak ingilizce'ye (Wisdom of the Prophet, madras, 1920) T. Bruckhardt 1955'te bazı bölümlerini Fransızca'ya, Tacuddin Harizmî Farsça'ya (Tahran, I-II, 1364). N.Genç Osman tamamını Türkçe'ye (İst. 1952) tercüme etti. Daha evvel de Abdullah Bosnevî Türkçe'ye tercüme ve şerh etmişti. Son olarak Affifî dipnotlar koyarak Fusus'u yayımladı. Avni Konuk'un dört cild halinde yayımlanan tercüme ve şerhine, öneminden dolayı işaret edilmesi icab eder.